SİYAHİLERİ ÖLDÜRMEK SERBEST, PROTESTO YASAK
Av. Nuri MEHMETOĞLU
Evrakta sahtecilik olayını araştırırken, verilen eşkale benziyor diye, George Floyd'u aldınız, yere yatırdınız, boynuna bastınız, "nefes alamıyorum" inlemelerine kulağınızı tıkadınız, çevredekilerin "en azından bırakın nefes alsın", "onu arabaya koyabilirdiniz", "size karşı koymuyor" tepkilerine aldırmadınız. "Burnu kanıyor", "kendinden geçti", "onu boğuyorsunuz", "nabzını kontrol edin" uyarılarını da duymazlıktan geldiniz: Hatta uyaranları tehdit ettiniz. Diğerleriniz seyrediyordunuz. Zevk mi alıyordunuz, yoksa George Floyd'u vahşice öldüren arkadaşınızı mı koruyordunuz bilinmez ama George Floyd hala yalvarıyordu. "nefes alamıyorum" diye.
Tıpkı, Eric Garner gibi. Hani 17 Temmuz 2014'te kaçak sigara sattığını iddia ettiğiniz (polis olan) sizlerce, boynunu ve göğsünü ezerek öldürdüğünüz Eric Garner. O’nun da sizin tarafınızdan öldürüldüğünde son sözü "nefes alamıyorum" olmuştu. Her zamanki gibi, (polis olan) sizler hakkında, (savcı ve hakim olan olan diğer) sizlerce, takipsizlik kararı verilmişti. Ama olayı kaydeden ve videoyu internette yayınlayarak vahşiliğinizi gözler önüne seren Ramsey Orta’yı yargılanarak cezalandırmayı ihmal etmediniz.
Garner'ı öldürmenizden bir ay sonra; Missouri’de,,Mississippi nehri kenarındaki St Louis’in kuzey banliyösü Ferguson’da 9 Ağustos 2014 günü, gün ortasında silahsız 18 yaşındaki Michael Brown’ı 6 kurşunla, (polis memuru olan) sizin tarafınızdan öldürülmesi olayında, hakkınızda dava açılıp açılmamasını görüşen (yargısal soruşturma kurulu olan) sizin kararınız da şaşırtmadı. Polis memurunun yargılanmasına gerek yok.
Aynı gün ilk siyahi başkanınız Barack Obama, 1964’te Mississippi’de öldürülen üç siyahi aktivist gence, gıyaplarında “Başkanlık Özgürlük Madalyası” veriyordu.
California, Vallejo’daki (şehir mahkemesi olan) siz, 21 yaşındaki Willie McCoy’u, arabasında uyurken (altı polisten oluşan) sizin tarafınızdan 3.5 saniyede, 55 atış yapılarak vahşilik tarihine geçecek bir hızla öldürmenizi, (diğerlerinizin hazırladığı) polis memurlarının “makul ve eğitimli güç kullandığı ve polis uygulamalarına uygun” bulduğunuz raporunuza dayanarak, “makul” kabul ettiniz ve siz, size ceza vermediniz. USA Today’a göre, görüntülerde altınızın birden araca ateş etmiş, atışlarınız bittikten ve Willie’yi öldürdükten sonra, “ellerini görelim’ ellerini kaldır!” çağrısını da ihmal etmemişsiniz.
25 Kasım 2006'da New York’ta, (5 polisten oluşan) siz, Willie McCoy’u, 55 kurşunla öldürenlerden daha mı insaflıydınız ya da, tasarruf mu yaptınız da, ertesi gün düğünü olacak 23 yaşındaki Sean Bell’i 50 kurşunla öldürüldünüz. Bilemiyoruz ama, 2008’de de tüm suçlamalardan beraat ettiniz.
Evinin kapısına dayandığınız Amadou Diallo’yu ise, kimliğini vermek için elini arkasına attığında daha az sayıda, 41 el ateş ederek öldürdünüz
Kenneth Chamberlain'ın boynundaki sağlık yardım kolyesinin sesi üzerine kapıyı kırıp içeri girdiğinizde, (68 yaşında) yaşlı olduğunu, kalp problemi olduğunu, sesin sağlık alarmından geldiğini anlamanıza rağmen, öldürdünüz.
Kendrec McDade, 19 yaşında bir lise öğrencisi ve amerikan futbolu takımındaydı. Yolda yürürken ona dur dediniz de o yürümeye devam etti. Kaçmıyordu, yakalayabilirdiniz ama silahınızı çekip vurdunuz ve can çekişirken, vurulmasına anlam veremeyen Kendrec, hala cevap vermediğiniz bir soru sormuştu size: "Beni neden vurdun".
Silahsız ve henüz 16 yaşında çocuk olan Kimani Gray de kendini vuran katillerden (sizden) yardım istemişti: "lütfen ölmeme izin vermeyin".
Tren istasyonunda, durdurup, yüz üstü yere yatırıp kelepçe taktıktan sonra vurarak öldürdünüz 22 yaşındaki Oscar Grant’ı.
Dünyanın en büyüğü olduğu ile övündüğünüz Wallmart'ta oyuncak bir hava tabancasını eline alıp bakan 22 yaşındaki John Crawford’ın, siyahi olduğunu da görünce öldürmek için yeterlidir dediniz herhalde. O’nu da vurarak öldürdünüz. Hakkınızda yine sizin vereceğiniz kararınız da önceden belliydi zaten: takipsizlik.
16 Temmuz 1964 günü New York Harlem’de James Powell adlı 15 yaşındaki siyahi çocuğunu öldüren size ceza mı verildi sanki.
Alton Sterling'i öldürdüğünüzde 37 yaşındaydı ve bir marketin dışında CD satıyordu.
Minnesota’nın Falcon Heihgts bölgesinde arabasını durdurduğunuz 32 yaşındaki Philando Castile, göstermesini istediğiniz aracın ruhsatını almak için elini torpidoya uzatmıştı sadece. Soruşturma başlatıldığında, soruşturmayı yapan (diğer) sizler, Philando’yu öldüren sizleri zorunlu izne çıkardınız.
Baltimore'da 12 Nisan 2015’te, 25 yaşındaki Freddie Gray’ı gözaltına aldıktan sonra omurga kemiklerini kırarak öldürdüğünüzde altı kişiydiniz.
Cleveland'da, 12 yaşındaki Tamir Rice’ı, bir oyuncak tabanca ile oynarken öldürdünüz.
Güney Karolina eyaletinde, 50 yaşındaki Walter Scott’u sırtından sekiz kurşunla öldürdünüz.
Daha bitmedi, onlarca, yüzlerce değil binlerce onbinlercedir öldürdüğünüz siyahiler. Hiçbir sıralamaya ve kronoloji tabi tutmadan sadece polis olanlarınızca öldürülen birkaç örnek bunlar. Sadece polis olanlarınız değil, çifçi, ,işadamı, öğrenci, öğretmen, kelle avcısı, esnaf, hatta din adamı, hepiniz öldürdünüz onları acımadan, salyalarınızı akıtarak.
Siyahilerin öldürülmelerin karşı çıkan bir kaçınız çıkıyorsa da cılız kalıyor veya gücü yetmiyor.
Her zamanki gibi önce, protestolara katılan siyahiler suçlanıyor, siyahileri öldürenlerin çarmıha gerildiği iddiası ile katillerinizi korumaya alıyor ve yine siyahilere saldırıyorsunuz. Polislerinizle, İnzibatlarınızla o da olmadı ordunuzla. Yine öldürüyorsunuz. Öldürmeye devam ediyorsunuz.
Kristof Kolomb’un bulmasından sonra (siz, İngiliz, İspanyol, Fransız, Hollandalı ve diğer Avrupalılar) akın ettiğiniz, yeni dünyanın önce sahiplerini öldürdünüz. Öldürmekle kalmadınız isimlerini de anmadınız. Sadece renklerini söylediniz. Kızılderili dediniz, Kabile dediniz, Vahşi dediniz ama oranın sahibi olduklarını söylemediniz ve öldürmeye devam ettiniz.
İşgal ettiğiniz arazileri işleme gücünüz yetmeyince (Hollandalı tayfanızın başlattığı) Afrika’dan siyahileri getirip zorla çalıştırmaya başladınız. Ve onları alıp, sattınız. Afrikada elinizden kaçanları da, getirip sattıklarınızı da alıp çalıştırdıklarınız da istediğniz zaman istediğiniz gibi öldürdünüz. Hatta utanmadan kanun çıkardınız öldürenler cezalandırılmayacak diye. (Bunlar, vahşiliğiniz uzun hikayeleri, nice yazı, kitap yazılmış ta yetmemiş. Dahasını da yazmak gerek.)
Sanayileşme ilerleyip, ucuz işgücüne ihtiyaç duyduğunuzda, çiftliklerdeki köleleri fabrikalarda çalıştırmanın formülünü de köleliğin kaldırılması olarak şerbetlediniz. Kaldırdınız da ama hiçbir zaman eşit görmediniz.
Anayasayı da değiştirdiniz, yasalar da çıkardınız ama eşit olmalarına izin vermediniz.
Eşit görmediniz.
Yüce Yüksek Mahkemenizin formülü açıktı: “Ayrı Ama Eşit” (Separate But Equal)
Hala eşit görmüyorsunuz ve öldürmeye devam ediyorsunuz.
Siyahilerin, vahşilikleriniz karşısındaki ilk söylemleri, kabul etmezseniz de, insan olduklarını kabul ettirmeyi hedefliyordu.
“Ben bir insanım” diyorlardı.
“Ben bir insanım” dediklerinde siz onları linç ediyordunuz.
İnsan olduğunu anlatmak için yürüyüş yapıyorlardı.
İnsan olduklarını, canları olduğunu kabul etmeyenlerin, yaşama haklarını kabullenmeyecekleri umutsuzluğu içindeydiler.
Martin Luther King (28 Ağustos 1963'te) ancak "Bir Hayalim Var" diyebiliyordu.
Sonraları, “Siyahileri Öldürmeyin” demeye başladılar.
"Siyahların hayatı değerlidir" dediler.
"Siyahların da canı var" kampanyası başlattılar.
Che Guevara’nın “Özgürlük verilmez alınır.” istikametine yürünüyordu sanki.
Siyah Güç (Black Power) gibi terimler kullanmaya başladılar.
Ve korkularını atmayı başardılar. Artık korkmuyorlar. Ordu hazır, ordu gelecek tehditlerinden de korkmuyorlar artık.
Tamika Mallory, Minneapolis'te, Floyd'un öldürülmesine neden olanlar ile siyahlara karşı suça karışan tüm polislerin derhal tutuklanmasını istiyor ve yüzünüze haykırıyor: “Yağmacı olan sizsiniz"
Devrimler ve büyük dönüşümler şartların olgunlaşmasında yaşanır. Şartlar oluşmuş. Saltanatınızın sonu gelmektedir.
Bugün veya Yarın.