16 Apr
16Apr

İNSAN HAKLARI

Av. Nuri MEHMETOĞLU

TANIM

 (Kr. Mafên mirovan, İng. Human rights, Al. Menschenrechte, Fr. Les Droites Humaine,)

Hukuk: İnsan topluluklarında kişiler arasındaki ya da kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devletin yaptırım gücüyle sağlanmış bulunan izin verici, düzenleyici ve yasaklayıcı davranış kurallarının bütünüdür. Adalet hakka uygunluktur. Ya da  herkesin hakkını tanımadır. Adalet, çakışan haklar arasındaki dengedir. Adalet ise haklılık ve hakka uygunluk bir başka deyişle herkesin hakkını tanıma konusunda değişmez ve kesin istektir

Hak kavramı, hukukun temel kavramlarından birisidir. Hak, adalete ve doğruluğa saygıyı temel alan bir ahlak ilkesidir. Bir şeyi yapabilme yetkisidir. Hukuk sistemi tarafından kişiye verilmiş veya tanınmış özgürlük ve yetki olarak ta tanımlanabilir. Yapıp yapmamakta herkes serbesttir. Yani kişi hakkını kullanır ya da kullanmaz. Kimi hakların çiğnenmesi ahlaki olarak saygısızlıktır. Bazı haklar ise yasalarla koruma altına alınmıştır.

Kamu hürriyetleri, temel haklar, vatandaş hakları gibi terimler de kullanılabilmekte ise de son yıllarda İnsan Hakları terimi genel kabul görüp benimsenmiştir.

İnsan Hakları kavramının herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yoktur.

Kişilerin insan olmakla doğuştan sahip oldukları siyasal iktidar karşısında cins, yaş, inanç ve düşünce farkı gözetilmeksizin eşit oldukları devredilemez haklar.

İnsanların, renk, ırk, dil farkı gözetmeden siyasi (politik), iktisadi (ekonomik), içtimai (sosyal) haklarını korumak, garanti altına almak ve bu hakların kullanılmasını temin etmek.

İnsan Hakları, coğrafi konum, etnik kimlik, din, milliyet veya toplumsal cinsiyet gibi etmenler ne olursa olsun, insanların insan olmalarından kaynaklanan evrensel haklarıdır.

Irk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır.

İnsan hakları, insanın insan olduğu için sahip olduğu haklardır.

İnsan hakları insanın doğmadan önce sahip bulunduğu vazgeçilemeyen ve değerler sisteminde en üst sırada yer alan temel haklar şeklinde de tanımlanmaktadır.

Anayasa, "temel haklar ve ödevler" başlığı altında,Madde 12/1 hükmüne göre,"Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."

ÖZELLİKLER

Bir düşüncenin evrensel olması dünyanın neresinde olursa olsun değer taşıması anlamına gelir. İnsan hakları da evrensel bir kavramdır. Bugün tüm demokratik toplumlar insan haklarının evrenselliğini kabul ederek insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmadan bu hakları sağlamaya çalışmaktadır. Çünkü insan hakları her zaman her yerde ve herkes için geçerli olan haklardır.

İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır.

İnsan hakları evrensel ve devredilemez haklardır: Bunun anlamı ise yeryüzünün tüm bölgelerinde yaşayan bütün insanlar bu haklara sahiptir. Nasıl ki bir insan varlığı olmaktan feragat edilemiyorsa insan hakları da ortadan kalkmaz ve devredilemez.

İnsan hakları birbirine bağlıdır ve birbiriyle ilişkilidir: bütün insan hakları tamamlayıcı bir çerçevenin parçalarıdır.

FELSEFESİ

İnsan, yalnızca biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda düşünebilen, aklı ve duyarlılığı olan psikolojik bir varlıktır.

İnsanın sadece insan olmasından dolayı doğuştan bazı haklarının var olduğu gerçeği, insan hakları düşüncesinin de başlangıcını oluşturmuştur.

İnsan haklarının varlığı, geçerliliği ve içeriği felsefede ve siyaset biliminde hâlâ tartışma konusudur.

Doğal haklar, insanların doğasında var olduğu düşünülen, insan hareket veya inançlarına bağlı olmayan evrensel haklardır.

Doğal haklara ilişkin bir teori, aydınlanma döneminde kralların ilahi hakları olduğu görüşüne karşı geliştirilen doğal hukuk teorisinden geliştirilmiştir ve liberalizm için ahlaki bir gerekçe sağlamıştır.

Doğal hakların en eski ifadelerine, bundan üç bin yıl önce yazılan Hindu Veda, Agama ve Upanişad metinlerinde rastlayabiliriz. O günlerden bu yana doğal haklar, dünyanın belli başlı dinlerinin temeli olan metinlerde önemli bir kavram olagelmiştir. İncil, Tevrat ve Kuran, insanların eşitliğini, insan onurunu ve sorumluluğunu öğreten metinlerdir.

TARİH

İnsan hakları 17. yüzyıldan itibaren oluşmaya başlamışsa da, insan haklarının kurucu unsurları olan özgürlük ve eşitlik konularına ilgi, ilkçağ siyasal düşüncesinden itibaren gözlenebilmektedir. Modern insan hakları düşüncesinin arka planını uzun bir tarihsel birikim oluşturmaktadır.

İngiltere’de insan hakları alanında çıkarılmış ilk belge olan 1215 tarihli Magna Carta, feodal beyler (baronlar) ile kral arasındaki çatışma ve mücadelenin ürünü olmuştur.

1679 tarihli Habeas Corpus Yasası, keyfî yakalama ve hapsedilmeyi önlemek üzere, gözaltına alınan kişinin bir yargıç (hakim) karşısına çıkarılma hakkını vurgulamıştır.

Kolonilerin ortak organı olarak şekillenen ve 1774’te kurulan Kongre, llk bildirisinde koloni sakinlerinin bir takım haklarına işaret etmiştir. Bunlar, yaşama, özgür olma ve mülkiyet haklarıdır.

1776 tarihli Virginia Haklar Bildirisi ise, vazgeçilmez, doğuştan kazanılan doğal haklar olarak andığı yaşam, özgürlük, mülkiyet, mutluluk ve güvenlik arama ve bunlara erişme haklarına yer vermiştir. Aynı bildiri, iktidarın sahibinin halk olduğunu, onun çıkarlarına uygun olmayan yönetimi halkın değiştirme veya bütünüyle ortadan kaldırma hakkı olduğunu da kaydetmiştir.

1776 tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nde yer verilen haklar ve bu hakların ifade ediliş tarzı, büyük ölçüde Virginia Haklar Bildirisi’nin tekrarı şeklinde olmuştur.

1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, Amerikan bildirilerinde görülen doğal, vazgeçilmez, devredilmez haklar anlayışını benimsediği gibi, o bildirilerde de yer alan yaşam, özgürlük, mülkiyet ve baskıya karşı direnme’ şeklindeki haklar formülünü tekrarlamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini özgürlüklerin güvencesi olarak gören Bildiri, yasa önünde eşitlik ilkesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği, suç ve cezaların yasallığı ve geriye yürümezliği, kötü muamele yasağı, düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi herkesin sahip olması gerektiğini düşündüğü haklara yer vermiştir.

OSMANLI VE TÜRKİYE’DE

Kuruluşu ve idaresi bakımından; din esaslarına dayanan teokratik bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunda, özel hukukta olduğu gibi kamu hukukunda da (İslam) dini kuralları geçerliydi.

Türk tarihinde ilk anayasal belge olarak kabul edilen 7 Ekim 1808 tarihli Sened-i İttifak gösterilse de hükümleri uygulan(a)mamıştır.

 3 Kasım 1839 tarihli Tanzimat Fermanı, Padişahlıkla birlikte Osmanlı Devlet sistemini korumaya yönelik ilkeler içerse de Kanun (hukuk)un uygulanmaya başalaması bakımınlarından Sened-i İttifak’tan daha geniş ve ileri bir adımdır.

İlk Türk/Osmanlı haklar beyannamesi olan Tanzimat Fermanının çıkmasında yabancı devletlerin baskılarının olduğunu genel kabul görmektedir.

Müslüman/Hıristiyan eşitsizliğin kaldırılarak yasalar karşısında eşitlik sağlayan hükümler içeren Islahat Fermanı da, batılı devletlerin baskı ve zorlamalarıyla 1856 yılında çıkarılmıştır.

 Osmanlı Devletinin diğer hukuki belgeleri gibi ilk Anayasası olan  23 Aralık 1876 tarihli Kanun-u Esasi de padişahın tek yanlı iradesiyle yayınlanmıştır.

Devlete karsı insanların bazı haklarının bulundugunun ilk kez kabul gördüğü 1876 Anayasasında kisi dokunulmazlıgı, yasa önünde esitlik, ögrenim özgürlügü, mülkiyet hakkı, konut dokunulmazlıgı, dogal yargıç ilkesi, angarya ve iskence yasagı gibi hak ve hürriyetler sayılmıştır.

1876 Anayasası ile Meclis-i Mebusanın kuruluşu öngörülmüş ve meşruti bir sistem getirilmiş ise de Meclis-i Mebusan ancak bir kere toplanabilmiştir. Türk tarihinin ilk anayasası olan ve 12 bölüm ile 119 maddeden oluşan Kanun-i Esasî'nin 113. maddesi gereğince, padişah olağanüstü durumlarda anayasayı askıya alabilme yetkisine sahipti ve II. Abdülhamit, 1877 yılında Rus savaşlarını (93 Harbi) neden göstererek anayasayı askıya aldı.

Bu nedenlerle 1876 Anayasası, ilk Anayasa olarak bir dönüm noktası olarak kabul edilse de bazı kişi hak ve hürriyetlerin, ferman yerine anayasada sayılması dışında önemli bir değişim ve dönüşüm oluşturamamıştır.

Askeri ayaklanmalar sonucu; 1876 Anayasasının bazı maddelerinde degişiklikler yapılarak 1908’de yeni bir Anayasa (tekrar) yürürlüğe konulması ile II. Meşrutiyet dönemi başladı.  

1908 Bu yeni Anayasa ile meclisin yetkileri arttırılmış, padişahın sürgün yetkisi kaldırılmış dernek kurma ve toplanma hakları gibi hak ve özgürlükler genişletilmiş ise de kısa bir süre sonra ortaya çıkan 31 Mart olayı ile demokratikleşme yolundaki ilerlemeler tekrar gerilemeye dönüşmüştür.

18 Mart 1920’de son kez toplanan ve çalışmalarına ara veren Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 11 Nisan 1920’de feshedildi.

Bazı kesimlerin iddialarının aksine Türkiye Cumhuriyeti yoktan varedilmemiş, Osmanlıdan alınan sistemin yeniden dizaynı ile oluşturumuştur.

1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) adını alan ve bütün yetkileri nezdinde toplayan fiili bir hükümet kurulmuş, 1921 Anayasası ile de hukuka uyarlanmıştır.

1921 Anayasasında İnsan hak ve özgürlüklerine ilişkin düzenlemelere yer verilmemiştir.

1875 Fransız ve 1921 Polonya Anayasalarından ilham alınan1924 Anayasası başkasına muzır olmayacak her türlü tasarrufta bulunmak olarak tanımlanan hürriyetin tanımı 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden alınmıştır.

Milli, Merkezi ve Laik bir yönetim anlayışına sahip yeni Devlette insan hak ve özgürlüklerinden ziyade ülke birliği ve güvenliği amaçlanmıştır.

1924 tarihli Teskilat-ı Esasiye Kanununda; kişi güvenligi ve can, mal, ırz, konut dokunulmazlığı, eşitlik, ayrımcılık, eziyet ve iskence yasagı, yolculuk, düşünme, vicdan, söz, yazı, çalışma, mal edinme, malını ve hakkını kullanma, dernek kurma, toplanma özgürlükleri gibi geniş hak ve özgürlükler sağlanmış ise de birinci kusak hak ve özgürlüklerle sınırlı kalmış, ekonomik ve sosyal hak ve özgürlüklere yer verilmemiş, daha sonra kadınlara seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere bazı açılımlar görülmüştür.

 İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya siyasi durumunun yeniden şekil alması ve Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Hak ve Özgürlükleri ön plana çıkmaya başlamış ister istemez bunun etkileri Türkiyede de görülmeye baslanmıştır. 1950 sonrasında insan hak ve özgürlüklerinin geliştiği demokratik bir ortam oluşmaya başlamış veya gelişmenin devamına dair umutlar artmıştır.

İnsan Hak ve Özgürlükleri  açısından, Türkiye için bir dönüm noktası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1954 yılında onaylanmış ise de bir süre sonra tersine rüzgarlar başlamıştır. Askeri darbe sonrası kabul gören 1961 Anayasası ile temel insan hak ve özgürlükleri alanında büyük değişiklikler yaşanmıştır.

1961 Anayasasında; İnsan Hak ve Özgürlükleri genişçe sayılarak güvence altına alınmış,  Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri de sayılmış; 1921 ve 1924 Anayasalarından farklı olarak sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükler ayrı bir bölümde belirtilmiş, bununla birlikte özellikle laikliği koruma amacıyla devrim yasalarının Anayasa’ya aykırılığını ileri sürmek, yasaklanmıştır.

1961 Anayasası, önemli gelişmeler getirmekle birlikte elestirildiği noktalar da yer almakta ve getirilen düzen ihtiyatlı demokrasi olarak nitelendirilmektedir.

1971 muhtırası ve sonrasında yapılan anayasa degisiklikleri genel olarak, yürütmenin güçlendirilmesi, yargısal güvencelerin zayıflatılması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması sonucunu doğurmuştur.

Yine Askeri darbe sorası 1982’de yeni bir Anayasa kabul edilmiş. Kişi özgürlüğü, toplumun özerkliği ve hukukun üstünlüğü yerine, devlete öncelik tanıyan, otoriter bir anlayışla hazırlanmış olduğundan insan hak ve özgürlükleri sayılarak kabul edilmekle birlikte, hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanabildiği bir sınırlama sistemi geliştirilmiştir. Özellikle ifade ve örgütlenme özgürlüklerindeki sınırlama ve yasaklamalar demokratik toplum yapısına uymamaktadır.

En büyük etkisi de insan hakları alanında görülmekte olan küreselleşmenin getirdiği global degişim ve dönüşüm ile insan hakları standartlarının yükseltilmesi sonucunu doğurmuş, insan hakları sorununa uluslararası bir boyut kazandırmış, insan haklarının geliştirilmesi ve ilerlemesi sorumluluğunun uluslararası topluma yüklendiği 1993 Viyana İnsan Hakları Bildirisi ile doruğa çıkmıştır.

AB Konseyi, 1993 yılında Kopenhag kriterleri olarak bilinen katılım için kriterler koyarak, devletlerebu kriterle uyma zorunlulugu getirmistir.

Türkiye için en önemli gelişmelerden biri 1999 yılında AB’ye aday ülke olarak kabul edilmesidir. Türkiye’de insan haklarına verilen önemin artırılması ve geliştirilmesi, küresellesme, AB ve AB adaylıgı sürecinde uyulması zorunlu standartlara ulaşma amacının sonucudur. Aşamalarda AB ilerleme raporlarında ilerlemeler belirtilirken yapılması gerekenler ve eksiklikler sıralanmaktadır.

 AB’ye kabul edilebilmek için AB standartlarına ulaşabilme amacıyla dünyada eşine az rastlanır sayıda Anayasa değişikliğine gidilmiş, yasaların AB hukuku normlarına uygun hale getirebilmek içinde çok sayıda uyum paketi çıkarılmış ve sonuçta en büyük değişim ve dönüşüm insan hakları alanında meydana gelmiştir.

İNSAN HAKLARININ ULUSLARARASI HUKUKA GEÇİŞİ 

İnsan hakları, Amerikan ve Fransız insan hakları belgeleriyle, bütün insanlığa seslenen, genel, soyut formüllere kavuşmuş olsa da, söz konusu belgelerin ülkesel-ulusal belgeler olması nedeniyle, insan haklarının uluslararası hukukun konusu olmak suretiyle ulusal sınırları aşması için bir süre daha beklemek gerekmiştir. Geleneksel uluslararası hukukun niteliği, insan haklarının bu hukuk alanının konusu olmasını güçleştirmiştir.

İnsan haklarının ilk kez uluslararası hukukun konusu olmaya başlaması, köle ticaretini ve köleliği yasaklayan uluslararası antlaşmalar sayesinde olmuştur.

I. Dünya Savaşı’nı takiben yapılan birtakım çok taraflı antlaşmaların azınlık haklarına yer verip bu alandaki uygulama sorunları hakkında Milletler Cemiyeti’ni yetkili kılmış olması da, insan haklarının uluslararası hukuka girmesinin ilk dönem örneklerinden sayılabilir.

İnsan haklarının sistemli biçimde uluslararası hukuka girmesi, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde gerçekleşmiştir. Birleşmiş Milletler’in kurucu sözleşmesi, bu örgütün ilan ettiği bildiri ve imzaya açtığı sözleşmeler bu yeni dönemin niteliğini gösteren en çarpıcı belgeler olmuştur.

Birleşmiş Milletler Zemininde Ortaya Çıkan İnsan Hakları Belgeleri

Birleşmiş Milletler Şartı (1945)

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (1948)

Bir giriş ve otuz maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (Bildirgesi; Beyannamesi), 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Bildiri’nin 1. Maddesi insanların eşitliği ve kardeşliğine vurgu yapmış, 2. madde ise ırk, renk, cinsiyet, dil, din vb. temelli her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır. Bildiri, 3-21. maddeler arasında klasik hakları düzenlemiştir. Bunlar, yaşam hakkı, kişi güvenliği, kölelik yasağı, işkence ve kötü muamele yasağı, yasa önünde eşitlik, suç ve cezaların geriye yürümezliği, özel hayatın korunması, düşünce ve ifade özgürlükleri, toplanma ve örgütlenme hakları ve siyasal haklar gibi haklardır. 13. maddenin yer verdiği, herkesin herhangi bir devletin arazisi dahilinde serbestçe hareket ve ikamet etmek hakkı ile 14. maddenin tanıdığı, herkesin zulüm karşısında başka ülkelere iltica etmek ve bu ülkelerce mülteci muamelesi görmek hakkı, bu ilk grup içinde çarpıcı düzenlemeler olarak yerlerini almıştır. 22- 27. maddeler arasında sosyal haklara yer verilmiştir. Bu ikinci grup haklar, sosyal güvenlik hakkı, çalışma hakkı, makul bir gelir hakkı, sendika hakkı, dinlenme hakkı, sağlık başta olmak üzere sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı, eğitim hakkı, kültürel faaliyetlere katılma hakkını kapsamıştır. 29. madde kişinin topluma karşı ödevlerine vurgu yapmış ve hakların belirli gerekçelerle sınırlanabilmesi hususuna yer vermiştir. 30. madde ise, Bildiri’de tanınan hak ve özgürlüklerin, bunları ortadan kaldırmaya yönelik bir faaliyete izin verecek şekilde yorumlanamayacağı, kullanılamayacağını hüküm altına almıştır.

Evrensel Bildiri, hukuksal niteliği itibariyle bir genel kurul kararı olup tarafların imzasına açılan bir sözleşme vb. değildir; dolayısıyla, esasen, hukuksal bağlayıcılığı olmayan bir metindir. Bildiri’nin, yalnızca manevî değere sahip olduğu, öğretide yaygın olarak kabul gören bir görüştür; bununla birlikte, Bildiri’nin, etki gücüne bakılarak da değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda, Bildiri’nin, devletler ve insan haklarını korumakla görevli uluslararası organlar bakımından, giderek bağlayıcı bir güç kazanan referans norm olarak kendini gösterdiği savunulmuştur. Bazı anayasaların da Bildiri’ye gönderme yaptığı görülmektedir.

Medenî ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (1966)

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde olmayıp da MSHUS’da yer alan haklar şunlar olmuştur: Selfdeterminasyon hakkı (m. 1), tutuklu kişilerin insanî muamele görme hakkı (m. 10), bir sözleşme yükümlülüğünden dolayı özgürlükten yoksun bırakılmama (m. 11), savaş propagandası ve nefret söylemi yasağı (m. 20), çocuk hakları (m. 24) ve azınlık hakları (m. 27). Buna karşılık, Evrensel Bildiri’nin yer verdiği kimi haklar da MSHUS’da yer almamıştır; bunlar, mülkiyet hakkı (m. 17), zulüm karşısında başka ülkelere iltica etmek ve bu ülkelerce mülteci muamelesi görmek hakkı (m. 14)’dır. Evrensel Bildiri’de, ‘herhangi bir ülkede seyahat ve ikamet etmek’ şeklinde ifade edilen hak (m. 13) da, MSHUS’da “bir devletin ülkesinde yasal olarak bulunan herkesin” bu ülke içinde seyahat ve ikamet etme hakkına dönüştürülerek daraltılmıştır (m. 12); bu bakımdan, Evrensel Bildiri’de yer aldığı şekliyle seyahat ve ikamet etme hakkının MSHUS’da yer almadığını söylemek gerekir.

MSHUS’un, azınlık hakları (m. 27) ve self-determinasyon hakkına (m. 1) yer vererek, dayanışma hakları içinde düşünülebilecek en azından iki hak türünü de ele almış olduğu söylenebilecektir.

MSHUS, 28. Maddesi ile kurulmasını öngördüğü İnsan Hakları Komitesi’nin yürüteceği bir denetim mekanizması getirmiştir.

• Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi

• Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme

• Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Uluslararası Sözleşme

• İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ve Küçültücü Ceza ve Muamele Sözleşmesi

• Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Sözleşme

• Gelişme Hakkına ilişkin Bildiri

• Çocuk Hakları Sözleşmesi

• Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına ilişkin Bildiri

Avrupa Konseyi Zemininde Ortaya Çıkan İnsan Hakları Belgeleri

Avrupa Konseyi Kuruluş Statüsü (1949)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)

Kasım 1950 yılında imzaya açılıp Eylül 1953’te yürürlüğe giren İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya İlişkin Avrupa Sözleşmesi (kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; AİHS), klasik hakları konu etmiştir. Bunlar, yaşama hakkı (m. 2), işkence ve kötü muamele yasağı (m. 3), kölelik ve zorla çalıştırma yasağı (m. 4), kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (m. 5), adil yargılanma hakkı (m. 6), suç ve cezaların yasallığı ilkesi (m.7), özel ve aile yaşamına saygı hakkı (m. 8), düşünce, din ve vicdan özgürlüğü (m. 9), ifade özgürlüğü (m. 10), toplanma ve örgütlenme özgürlüğü (m. 11), evlenme hakkı (m. 12), etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı (m. 13), ayrımcılık yasağı (m. 14)’dır.

Bunlara ilave olarak, Sözleşme’ye ek protokoller ile başka bazı haklar da AİHS sisteminin parçası haline gelmiştir. 1 no’lu ek Protokol ile tanınan eğitim hakkı (m. 2; klasik hak olarak), serbest seçim hakkı (m. 3), 4 no’lu ek Protokol ile tanınan borç nedeniyle hapis yasağı (m. 1), seyahat özgürlüğü (m. 2), vatandaşı sınır dışı etme yasağı (m. 3), yabancıları topluca sınır dışı etme yasağı (m. 4), 6 no’lu ek Protokol ile savaş ve çok yakın savaş tehlikesi halleri dışında ölüm cezasının kaldırılması (m. 1-2), 13 no’lu ek Protokol ile ölüm cezasının mutlak biçimde (her durumda) kaldırılması gibi hak ve güvencelerdir.

AİHS düzenlediği haklara uyulup uyulmadığını denetlemek üzere etkili bir hukuksal mekanizma getirmiştir. 11 no’lu ek protokolle sadeleştirilmiş ve güçlendirilmiş haliyle bu mekanizma, yargısal bir kurum olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin varlığı ve Sözleşmeye taraf devletler ile bireylerin söz konusu Mahkeme’ye başvurabiliyor olması, Mahkeme’nin de somut sonuç doğuran yargısal kararlar alabiliyor olmasından ibarettir. AİHS m. 33’e göre, “Bir Sözleşmeci Taraf Devlet, Sözleşme ve Protokol hükümlerinin başka bir Sözleşmeci Taraf Devlet tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Mahkeme’ye başvurabilir.” AİHS’in hak ihlallerini somut yaptırımlara bağlamış olan bu sisteminin, onu, çok etkili bir insan hakları belgesi haline getirdiği açıktır.

Avrupa Sosyal Şartı (1961)

Ekim 1961’de imzaya açılıp Şubat 1965’te yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Şartı, sosyal hakları konu etmiştir. Böylece, klasik hakları düzenleyen AİHS’in sosyal hakları düzenleyen Avrupa Sosyal Şartı tarafından tamamlanması düşünülmüştür. 1961 tarihli orijinal metni şu hakları düzenlemiştir: Çalışma hakkı (m. 1), adil çalışma koşullarına sahip olma hakkı (m. 2), güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı (m. 3), adil ücret hakkı (m. 4), örgütlenme hakkı (m. 5), toplu pazarlık hakkı (m. 6), çocukların ve gençlerin korunma hakkı (m. 7), çalışan kadının anneliğe dair hakları (m. 8), mesleğe yönlendirilme hakkı (m. 9), meslekî eğitim hakkı (m. 10), sağlık hakkı (m. 11), sosyal güvenlik hakkı (m. 12), sosyal ve tıbbî yardım hakkı (m. 13), sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı (m. 14), engelli kişilerin bağımsızlık, sosyal entegrasyon ve toplum yaşamına katılma hakkı (m. 15), ailenin sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkı (m. 16), çocukların ve gençlerin sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkı (m. 17), Sözleşmeye taraf diğer ülkelerde gelir getiren bir işte çalışma hakkı (m. 18), göçmen işçilerin ve ailelerinin korunma ve yardım görme hakkı (m. 19).

1996’da ilave edilen haklar ise şunlardır: iş yaşamında cinsiyet temelinde ayrımcılığa uğramaksızın fırsat eşitliğine sahip olma ve eşit muamele görme hakkı (m. 20), çalışanların bilgi edinme ve danışma hakkı (m. 21), çalışma koşullarının ve çalışma ortamının belirlenmesi ve geliştirilmesi sürecine katılma hakkı (m. 22), yaşlı kişilerin sosyal korunma hakkı (m. 23), işten çıkarılma durumunda korunma hakkı (m. 24), çalışanların, işverenin ödeme aczine düşmesi durumunda taleplerinin korunma hakkı (m. 25), işte çalışanın onurunun korunması hakkı (m. 26), aile sorunluluğu altındaki çalışanların fırsat eşitliğine sahip olma ve eşit muamele görme hakkı (m. 27), çalışan temsilcilerinin korunması ve kendilerine uygun kolaylıkların tanınması hakkı (m. 28), toplu işten çıkarma durumlarında bilgi edinme ve danışma hakkı (m. 29), yoksulluğa ve sosyal dışlanmaya karşı korunma hakkı (m. 30), barınma hakkı (m. 31).

Avrupa Konseyi Zemininde Ortaya Çıkan Diğer İnsan Hakları Belgeleri

• İnsanlığa Karşı Suçlarla Savaş Suçlarında Yasal Sınırlamaların Uygulanmaması Sözleşmesi

• Çiftçilerin Sosyal Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi

• Evlilik Dışı Doğan Çocukların Yasal Statüsü Hakkında Avrupa Sözleşmesi

• Göçmen İşçilerin Yasal Statüsü Hakkında Avrupa Sözleşmesi

• Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı

• Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi

• Çocuk Haklarının Uygulanması Hakkında Avrupa Sözleşmesi

• Kadına Karşı Şiddet ile Aile İçi Şiddeti Önleme ve Bununla Mücadele Sözleşmesi

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı

Amerikan Devletler Örgütü’nün ve Inter-Amerikan İnsan Hakları Komisyonu’nun Kuruluşu

Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi (1969) Inter-Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi

Afrika Birliği Örgütü’nün Kuruluşu ve İnsan Hakları Alanındaki Çabaları

Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı (1981) ilk iki kuşak hakların yanı sıra üçüncü kuşak haklara da yer vermiştir.

Afrika Şartı’na taraf olan devletler bakımından, İnsan Hakları Komisyonu’na devlet başvurusu ve bireysel başvuru yolları seçimlik değil, zorunludur.

1998’de imzaya açılıp 2004’te yürürlüğe giren bir ek protokol ile Afrika İnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi kurulmuştur.

İNSAN HAKLARI KUŞAKLARI

Ortaya çıktıkları tarihsel dönem, ortaya çıkış dinamikleri, kendilerine öncülük yapan toplumsal sınıf ve kesimler, ilişkili oldukları sorun ve gereksinimler, insan haklarının üç ana kuşakta toplanmasına neden olmuştur.

Bunlar, klasik haklar olarak da anılan ve kişi özgürlükleri ile siyasal haklar olmak üzere iki alt kategoriyi kapsayan birinci kuşak haklar, sosyal haklardan oluşan ikinci kuşak haklar ve  dayanışma hakları da denilen üçüncü kuşak haklardır.

Amerikan bildirileri, Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, birinci kuşak hakları oluşturan klasik hakların ortaya konduğu klasik metinlerdir. İkinci kuşak haklara vücut veren sosyal hakların doğuşu ise 19. yüzyılda mümkün olmuştur. Sosyal haklar, işçi sınıfının öncülüğünde kapitalizme yönelen eleştiriler ve mücadeleler sonucunda ortaya çıkmıştır. Üçüncü kuşak haklar ise, II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşın yarattığı tahribat, kontrolsüz sanayileşme, nükleer teknolojilerdeki gelişmeler sonucunda ortaya çıkan barış hakkı, çevre hakkı, gelişme hakkı gibi haklardır.


Klasik hakların (birinci kuşak) başlıca şu haklardır:

• Yaşam hakkı ve kişi dokunulmazlığı

• Kişi özgürlüğü ve güvenliği

• Düşünce ve düşünceyi açıklama [ifade] özgürlüğü

• İnanç ve ibadet özgürlüğü

• Konut dokunulmazlığı

• Mülkiyet hakkı

• Eşitlik [yasa önünde eşitlik] hakkı

• Dernek kurma hakkı

• Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı

• Çalışma özgürlüğü

• Dilekçe hakkı

• Seçme ve seçilme hakkı

• Kamu hizmetine girme hakkı

• Tarafsız bir yargıç önünde yargılanma hakkı


İkinci Kuşak Haklar: Sosyal Haklar

• Çalışma hakkı

• Sendika kurma hakkı

• Grev ve toplu sözleşme hakkı

• İşyeri yönetimine katılma hakkı

• Dinlenme hakkı

• Sosyal güvenlik hakkı

• Parasız öğrenim ve eğitim görme hakkı

• Kültürel yaşama katılabilme hakkı

• Sağlık hakkı

• Beslenme hakkı

• Konut hakkı

• Anne, çocuk, sakat, yaşlı gibi korunmaya muhtaç kesimlerin korunmasıyla ilgili haklar


Üçüncü Kuşak Haklar: Dayanışma Hakları

• Self - Determinasyon Hakkı

• Gelişme Hakkı

• Azınlık Hakları

• Barış Hakkı

• Çevre ve İnsanlığın Ortak Mirasına Saygı Hakları

2011 Yılında Yazılmıştır.

BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanması serbesttir.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.