ANA DİLDE SAVUNMA
GİRİŞ
Yasama, yürütme, yargı biçimindeki kuvvetler ayrılığına dayanan, Türkiye Cumhuriyetinin, Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu Anayasada (m.2) dile getirilmiş, Yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça belirtilmiştir. (m.9)
Anayasa Mahkemesi tanımına göre(K.1998/45): “Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlettir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanmasıyla olanaklıdır”
Devlet idaresi ve Adalet sisteminin tam ve adil olarak uygulanmasını sağlayan güç hiç şüphesiz yargıdır.
Yargılama makamının görevi, iddia ve savunmayı değerlendirerek sonuca ulaşmaktır.
ADİL YARGILANMA HAKKI
Adil yargılanma: Taraflar arasında fiili ve hukuki olarak ayırım yapılmadan eşit koşullarda iddia ve savunmalarını karşılıklı olarak yapabildiği, savunma hakkının vazgeçilmez bir değer olarak kabul edildiği evrensel insan hakları çerçevesinde tarafsız ve bağımsız mahkemede doğal yargıç tarafından dürüst ve açık biçimde yapılıp makul sürede sona eren yargılanmadır.
Adil yargılanma hakkı, temel insan haklarında biridir.
Adil yargılanma ilkeleri, ceza, hukuk ve idare davaları, ayırımına gitmeden tüm yargıyı kapsamakla birlikte tarafların eşit olmadığı ve temel insan hakları ihlallerinin daha çok yaşandığı ceza yargılamalarında, daha büyük önem kazanmaktadır.
Anayasa; Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. (m.36) hükmü ile adil yargılama hakkını tanımıştır.
04.11.1950’de Roma’da imzalanan ve 03.09.1953’de yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından 10.03.1954’te 6366 sayılı yasa ile onaylanmıştır. 2004 Anayasa (m.90) değişikliğinden sonra artık uluslarası antlaşma hükümleri yön gösterici konumundan çıkıp yerel hukuktan önce uyulması gereken normlar halini almıştır.
Adil yargılanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanmaya ilişkin hükümlerin bir kısmı anahatlarıyla TC Anayasası 2, 9, 36, 37, 38, 138, 139, 140, 141. 159 Maddelerinde diğer kısımları da ceza ve ceza yargılaması hukukunda yer almıştır.
SAVUNMA HAKKI
Saldırıya karşı korunma anlamındaki Savunmanın Hukuktaki tanımı: İddialara karşı iddianın yersiz olduğu ve (veya) iddia edildiği gibi olmadığını ortaya koymak için karşı iddia ve çabalar olarak izah edilebilir.
Yargılamanın üç temel süjesi: İddia, Savunma ve Yargı’dır. Yargı, iddia ve savunmayı değerlendirerek sonuca ulaşır. Savunmanın olmadığı bir yargılama olamz. Bu yüzden savunmayi kutsal gorenlere de rastlanmaktadır. Anca kutsal olmasa da savunma olmadan yargılamanın olamayacağı, mahkemenin varlık nedeni olduğu, adalete ulaşmak için savunmanın zorunlu olması gibi gerçekler de görmezden gelinemez.
Yargılamanın esas amacı olan maddi gerçeğe ulaşabilmek için tarafların eşit olması gerekmektedir. Hukuk yargılamalarında taraflar çoğunlukla eşit olduğundan iddia ve savunmalarda genel düzenlemeler dışında çok fazla müdahale gereği duyulmamaktadır. Ceza yargılamalarında çoğunlukla suç isnadında bulunan, şüpheliye göre devasa bir güç olan devlet idaresi tarafından ileri sürülmektedir. adil bir yargılamanın olabilmesi için taraflarin eşitliği gerekir. Bunun için de suç isnadında bulunulan kişinin bir takım vazgeçilmez haklara sahip olması gerekmektedir.
AİHS kapsamında tanınan sanık hakları oldukça geniştir. Özgürlük Hakkı, Bilgilendirilme hakkı, Tutulmaya itiraz hakkı, İletişim hakkı, Hukuki yardım alma hakkı, Suçu kabule zorlanmama hakkı, Yasadışı elde dilen kanıtların kullanılmamasını isteme hakkı, Avukatla kendini savunma hakkı, Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı, Mahkemede eşitlik hakkı, Adil muhakeme hakkı, Aleni muhakeme hakkı, Duruşmalarda hazır olma hakkı, Tanık dinletme ve sorgulama hakkı, Makul bir sürede yargılanma hakkı, Çevirmen hakkı, Çeviri hakkı sayılabilir. Bunların sayılarını arttırmak mümkündûr. Ancak çok onemli olan ve birçoğunu kapsayan Savunma Hakkıdir.
Tarih boyunca verilen mücadeleler sonucunda demokratik yönetimlerin vazgeçilmez ilkeleri seviyesine gelen adil yargılama ve savunma hakkı günümüzde temel insan hakları içinde hatta bazı açılardan insan haklarının güvencesi olarak yer almıştır.
Buna rağmen özellikle idarelerin benimsemediği bir takım eylemlerin yargılandığı siyasi davalarda insan hakları ihlalleri ile birlikte savunma hakkının kullanilamsinin engellendigi sık sık gorulmektedir.
Ne yazık ki günümüzde savunma hakları ihlalleri gündeme gelmeye devam etmektedir.
ANADİLDE SAVUNMA HAKKI
BM İHEB (m.11) yargılamada Kendisine bir suç yüklenen kişiye, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanınması gerekliliğini belirtmektedir. BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde de (m.14/3) Herkesin hakkındaki suç isnadının niteliği ve nedenleri konusunda ayrıntılı bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde derhal bilgilendirme; mahkemede konuşulan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa, bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilme ve Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanma hakkı AİHS’nde de (m.6) açık bir şekilde belirtilmiştir.
Lozan Barış Antlaşması’na göre;(39/5) Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.
CMK’nun 148/1. maddesi ‘Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. demektedîr.
Türkçe dışında bir dille savunma yapma talebi karşısında Ceza Muhakemeleri Kanunun(m.202) meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa hükmüyle yetinmeyip Anayasa gereği (m.90) Ulusal hükümlerden önce BM İHEB, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması hükümleri dikkate alınmalıdır.
KCK DAVASI
Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi; KCK davası sanıklarının anadilde savunma taleplerini, CMK’nın 202. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesini gerekçe göstererek reddetti.
Avukat Sabahattin Korkmaz’ın 6. Ağır Ceza Mahkemesinde halen devam eden davasında Savunmasını Kürtçe yaptığını, mahkemenin de Dicle Üniversitesinden Kürtçe konusunda uzman bir tercüman atadığını, Abdülmelik Fırat’ın Ankara’da yargılandığı bir davada Kürtçe savunma yaptığını hatırlatması; Avukat Metin İris’in, sanıkların anadilde savunma taleplerini Lozan Anlaşması’na dayandırdıkları (hazırladığı rapordan Lozan barış antlaşması hükümlerinin -Türkçe bilse dahi- anadilinde savunma yapma imkanı verdiği sonucuna ulaşan) Prof. Dr. Baskın Oran’ın uzman bilirkişi olarak dinlenmesini talep etmesi de sonucun değiştirilmesine yetmedi.
CMK’na göre (m.213) sanığın savunmasının alınması ve savunmasıyla eski ifadeler arasında çelişki bulunması halinde eski ifadelerinin okunması gerekirken daha savunmaya başlamadan kolluk ve savcılık beyanlarında Türkçe beyanda bulunmalarını gerekçe olarak göstermek suretiyle usule de uyulmadan sanıkların yerine kendilerini Türkçe daha rahat ifade edeceklerine de karar verilmiş oldu.
İtiraz üzerine; Diyarbakır 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi de sanıkların kollukta ve nöbetçi hakimlikte Türkçe savunma yaptıklarını hatırlatarak, Türkçe bildikleri gerekçesiyle oy birliğiyle, itirazı reddetti.
Ceza yargılamasının yapılma şeklini düzenleyen, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu belirlenmiş hakların sanığa kullandırılması yükümlülüğünü mahkemeye yüklemiş.
CMK’na göre (m.147,148) sanık, ifadesinin alınması ve sorguya çekilmesinde kendisine yöneltilen suçlamaya ilişkin olarak hiçbir baskı ve etki altında kalmadan kendisini nasıl iyi ifade edebiliyorsa o şekilde savunma yapabilir.
CMK’ da (m.202) sanığın meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir diyor.
Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilenlerin, bilmesine rağmen kendini daha iyi ifade edeceğine inananların başka bir dil kullanmak istemesi halinde düzenleme yoktur. Burada evrensel hukuk kurallarına bakmaktan başka da yol yoktur.
Devlet televizyonunun 24 saat Kürtçe yayın yaptığı, çeşitli televizyon ve radyolarda süreli süresizı programların yayınlandığı, çeşitli basılı yayınların yayınlandığı, Üniversitelerde kürsü açıldığı ve Kürtçe seçmeli ders okutulduğu, Cumhurbaşkanı ve Başbakandan başlayarak tüm devlet erkanının zaman zaman söz ettiği, sayısı tartışmalı da olsa en azından 20 milyon kişinin konuştuğu bir dilin ‘’Bilinmeyen bir dil’’ olduğunu söyleyen Mahkeme; Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya farklılığına dayanarak aşağılama (TCK 216) suçunu işliyor veya en hafif tabirle dünyadan bihaberdir.
AİHS’ne (m.6) göre mahkemenin tarafsızlığı, hakim (veya Hakimlerin) tarafların lehinde veya aleyhinde bir duygu ya da çıkarı olmaması, ve kararını etkileyecek bir önyargının olmamasını da gerektirmektedir.
Sadece bu tabir bile Evrensel hukuk ilkeleri babında yargılamayı yapan mahkemenin bağımsız ve tarafsız olduğundan şüphe etmek için yeterli olup, adil bir yargılama yapılmadığı sonucuna varılması sonucunu doğurabilir.
Sanıkların Kürtçe savunma yapmalarına karşı alınacak tutum ile ilgili değişik çevrelerde farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Birincisi susma hakkı kullanıldığını varsayma düşüncesidir dinlemek yerine susma hakkını kullanmış saymak hukuka tamamen aykırıdır, İkincisi; Kürtçe savunma yapmakta ısrar edenleri mahkeme düzenini bozmakla suçlamak, ancak ortada böyle bir suç yok; Üçüncüsü kollukta ve soruşturmada verilen ifadelerle yetinme fikridir ki bu da savunma hakkının kullandırılmaması anlamına gelmektedir.
Bu aşamada KCK sanıkları bakımından da üç farklı seçenek görünmektedir. Susma hakkını kullanmak, Mahkeme kararına uyarak Türkçe savunma yapmak veya Kürtçe savunmaya devam etmek.
Gelinen aşamada, yapılanları anlamsızlaştıracağı ve şimdiye kadar yapılanlardan ötürü vicdani olarak mahkum olacaklarından dolayı Kürtçe savunmaya devam etmekten başka şans ve çareleri olmadığı anlaşılmaktadır. Başka bir seçenek kendileri ile çelişkiye düşmelerine sebep olacaktır.
UYGULAMALARDAN ÖRNEKLER
Doğal olarak kanunlarda her şey çok açık ve tek tek sayılmaz bu yüzden birbirinden farklı olması bir yana birbirine tamamen zıt kararlara rastlamak mümkün olmaktadır. Hatta bazen aynı mahkemenin aynı olaya farklı veya zıt kararlar verdiği de görülebilmektedir.
KCK davasında Kürtçe savunma talebini reddeden Diyarbakır 6.AğCM, aynı yıl içinde gördüğü ve sanığı meramını anlatacak kadar Türkçe bildiğinden şüphe edilemeyecek bir Avukat (Sabahattin Korkmaz) olan bir diğer davada ise tercüman atayarak Kürtçe savunmayı kabul etmiş.
Avukat ve Siyasetçi İbrahim Güçlü hakkında açılan birçok davada ve değişik mahkemelerde Kürtçe savunmalar vermiş ve birçok kerede kabul edilmiştir.
Siirt AsCM aralarında Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak'ında bulunduğu 17 kişinin yargılandığı davanın duruşmasında sanıkların Kürtçe ifade vermek istemeleri üzerine hakim tutanağa "Sanıklar Kürtçe dilinde savunma yaptı" kaydıyla kabul edip mübaşiri tercüman olarak atadı.
Diyarbakır 4. AğCM sanık Fedli Temizyüz'ün Kürtçe savunma talebini kabul etti ve savunması mahkeme heyeti tarafından tutanaklara "55 sayfalık el yazısı ile Kürtçe olarak yazılmış savunmaları dosyaya konuldu" şeklinde geçirdi. Kürtçe savunmanın Türkçe’ye çevirmesi için bilirkişi atanmasına da karar veren mahkeme Bir önceki duruşmada Temizyüz’ün: “Ben Türkçe biliyorum. Ama savunmamı Kürtçe yapmak istiyorum” talebini kabul etmemişti.
Diyarbakır 5.AğCM duruşmada, Kürtçe yazılı savunma yapmak isteyen tutuklu sanıklar, Mustafa Ayhan, Hüseyin İpek ve Nurettin Turgut’un isteklerini, daha önce Türkçe savunma yaptıkları gerekçesiyle kabul etmedi.
Şanlıurfa 5. Asliye Ceza Mahkemesi, 98 BDP’linin yargılandığı davada sanıkların Kürtçe savunma yapma talebini kabul etti. adliyede çalışan bir personeli tercüman olarak atadı.
İstanbul 9. AğCM tutuklu sanık Bayram Arslanoğlu, Kürtçe cevaplar verince tutanağa 'Sanığın Kürtçe cümleler kurduğu anlaşıldı' notu düşüldü. Avukatı Hüseyin Çalışçı ise gelecek duruşma için tercüman istedi. Mahkeme talebi 'Türkiye'de doğup eğitim alması, bugüne kadar Türkçe konuşması ve savunmalarını Türkçe yapması, tercümanın hukuk dışı gerekçelerle istenmesi' gerekçesiyle reddetti.
İzmir 10. AğCM sanıkların Kürtçe savunma yapma talebini, hazırlık aşamasındaki ifadelerini Türkçe verdikleri, meramlarını Türkçe anlatabilecek durumda bulundukları gerekçesiyle, tercüman bulundurmaya veya başka dilde savunma yapmaya imkan bulunmadığından reddederek, duruşmaya devam etti.
Erzurum 2.AğCM mahkemedesi Iğdır Belediye Başkanı’nina mahkemede Kürtçe savunma için izin vermedi.
Örnek alınan ve üyeliği için müracaatta bulunan Avrupa birliği ülkelerinde anadilinde veya bir başka dilde savunma yapılması istenmesi halinde reddedilme ihtimali yok gibidir. Halen birçok Avrupa ülkesinde birden fazla dil kamusal alanda özellikle de belediye hizmetlerinde resmen kullanılmaktadır.
SONUÇ
Çağdaş hukuk kuralları ve evrensel ilkeler dikkate alındığında; ana dilde savunma hakkının adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu, kişinin kendini en rahat hissettiği şekilde savunması, savunma yaparken kullanacağı dili seçmekte serbest olduğu ve bu tercihlerinin mahkemelerce sorgulanmaması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
Hiçbir hüküm olmazsa bile bir sanığın istediği dilde savunma yapmasına adil yargılama ve savunma hakkı kapsamında müdahale edilmemesi gerekir.
Diyarbakır özel yetkili 6. Ağır Ceza Mahkemesinin Kürtçe savunma yapma talebini reddetme kararına karşı yapılan itiraz da üst mahkeme sıfatıyla Diyarbakır özel yetkili 4. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiş ve iç hukuk yollarının sonuna gelinmiştir.
Büyük bir olasılıkla karar AİHM’ne taşınacaktır. Çok büyük bir ihtimalle de karar aleyhinde hüküm çıkacak ve bir kez daha en temel hakların kullanılmasında bile çözüme ancak Avrupa’nın müdahalesiyle saglanacaktır.
En onemli ve temel hakların bile Avrupa’nın müdahalesi ile alınabilmesi bir ayıp gibi algılansa bile daha beteri ya Avrupa’nın müdahalesi olmasaydı sorusunun cevabındadır.
Av.Nuri MEHMETOĞLU
BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanması serbesttir.