29 May
29May

KAMU İDARESİNİN GÜVENİLİRLİĞİNE ve İŞLEYİŞİNE KARŞI SUÇLAR

Av. Nuri MEHMETOĞLU

Giriş

Çağdaş devlet anlayışı, idarenin, sosyal hukuk devletinin gereklerine uygun biçimde kurulmasını ve işleyişini gerekli kılar. Sosyal hukuk devletinin gereklerinden biri de, devletin bireylere, ihtiyaçlarını en azından, asgari yaşam düzeyinde karşılayabilmesi için gereken kamu hizmetlerini sağlamaktır.

Kamu hizmetinin yürütülmesinde, kamu idaresinin güvenilirliğinin ve hukuka uygun şekilde işleyişinin sağlanması gerekmektedir. Bununla berber, bireylerin hak ve menfaatlerinin de (devlet idaresi tarafından) teminat altına alınması gerekmektedir.

Bu nedenlerle, Türk Ceza Kanunu, ikinci kitap, dördüncü kısmında, kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçları düzenleyerek, bahsi geçen hak ve yükümlülüklerin, sağlıklı ve hukuka uygun olarak yürütülmesini teminat altına almayı amaçlamıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun, “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde; zimmet, irtikap, rüşvet, nüfuz ticareti, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması, görevi kötüye kullanma, göreve ilişkin sırrın açıklanması, kamu görevlisinin ticareti, kamu görevinin terki veya yapılmaması, kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma suçları ve cezaları düzenlenmiştir.

 

Zimmet

Kendisine tevdi edilen veya muhafaza, denetim veya sorumluluğu altında olan para veya para yerine geçebilecek evrak, senet veya benzeri malları kendi malı gibi kullanma veya elkoyma, sahiplenme anlamına gelen zimmet, (hukuki suç anlamında) kamu görevlisine görevi nedeni ile verilmiş veya onun gözetiminde olan mallar üzerinde, görevine aykırı tasarruflarda bulunmasıdır.

Suç olarak zimmetten sözedilebilmesi için kişinin kamu görevlisi olması zorunludur, aksi halde (kamu görevlisi olmayan kişilerce zimmete geçirilirse) fiil, zimmet suçu değil, hırsızlık veya benzeri suç olur.

Türk Ceza Kanunu, dışında da (5411 sayılı Bankacılık Kanunun m. 160 ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu m. 131’de) zimmet suçu düzenlenmiştir.

Konumuz olan Türk Ceza Kanunu düzenlemesindeki (247. maddedeki)  “Zimmet” suçu düzenlemesinin hemen ardından, (m.248’de) etkin pişmanlık ve (m.249’de) suçun daha az cezayı gerektiren hali düzenlenmiştir.

“(1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir” (TCK m.247).

Kamu görevlisi, bu görevi dolayısıyla zilyetliği ken­di­sine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak görevinin gerektirdiği şekilde tasarrufta bulunabilir. Madde metninde, kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağ­daşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başka­sının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır.

Zimmet suçunun konusu, taşınır veya taşınmaz maldır. Bu malın zil­yetliğinin kamu görevlisine devredilmiş olması veya kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kişiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır.

Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçi­rilmesi gerekir. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edi­nilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Zimmete geçirme olgusu, icraî bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmalî bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır.

Zimmet suçunun faili, kamu görevlisidir. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken, ifa ettiği görevin niteliği göz önünde bulundurulmak gerekir.

Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağ­lamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın artı­rılması öngörülmüştür.

Zimmet suçunda, suç konusu mal, kamu görevlisinin zilyetliğinde veya koruma ve gözetim sorumluluğunda olduğu için, bunun zimmete geçi­rilmesi için herhangi bir kişinin aldatılmış olması gerekmez. Burada hile, sadece zimmet olgusunun sonradan anlaşılmasının önüne geçilmek amacıyla ger­çekleştirilmektedir. Bu bakımdan, zimmet suçundaki hile, suçun delille­rini gizlemeye yönelik bir davranıştır.

Kullanma zimmetine ilişkin hükümde, zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde, verilecek cezada indirim yapıl­ması öngörülmüştür.

Suç konusu mal üzerinde malikin bulunabileceği tasarruflarla zimmet olgusu ortaya çıktığına göre; kullanmanın malikin bulunabileceği tasarruf niteliğinde olup olmadığına bakmak gerekir. Bu nedenle, her bir kullanma­nın, ilgili somut olayın koşulları göz önünde bulundurularak yapılacak bir değerlendirmeyle, zimmeti oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan, kullanmanın salt belli bir süreyle sınırlı olması, zimmetin oluşumuna engel değildir.

Bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi için tahsis edilen malın, yine başka bir kamu hizmetinde kullanılması, yani ilgili malın tahsis amacını değiştirmek zimmet suçunu oluşturmaz.

Zimmet suçunda korunan hukuki değer: idarenin güvenilirliği ve işleyişidir.

Zimmet suçu özgü suçtur. Fail kamu görevlisi olabilir. Suçun, işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulur. Kamu görevlisi sayılmayan birinin bu suçun faili olabilmesi mümkün değildir. Kamu görevlisi olmayan kişi ancak şerik, azmettiren veya yardım eden olabilir.

Mağdur, toplumu oluşturan herkestir, kamu (toplum)dur.

Zimmet suçu ancak kasten işlenebilir.

Suçun nitelikli hali olan hileli hareketlerle işlenmesi halinde, (belgede sahtecilik gibi) hileli davranışlar ayrı bir suç teşkil ediyorsa, gerçek içtima hükümleri uygulanır.

Bu suçlarda cezalandırmanın dışında devlet memurluğuna giriş başta olmak üzere “affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak” (657 s. Devlet Memurları Kanunu madde:48/5) şartı, çok sayıda kamu ve özel işin yapılması için aranan temel özelliklerdir.


Etkin pişmanlık 

“(1) Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.

 (2) Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi halinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir” (TCK m.248).

Düzenşemede, zimmet suçunda etkin pişmanlık hâline iliş­kin hükme yer verilmiştir. Zimmet suçunda etkin pişmanlık hâli, sadece cezada indirim yapılmasını gerektiren neden olarak kabul edilmiştir. Ancak, cezada yapılacak olan indirim oranları, etkin pişmanlığın gösterildiği za­mana göre belirlenmiştir.

Buna göre, zimmet suçundan dolayı soruştur­maya başlanmadan önce, durumu soruşturmaya yetkili makamlara haber vererek, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.

Etkin pişmanlığın soruşturma başlatıldıktan sonra ve fakat henüz kamu davası açılmadan önce gösterilmesi de mümkündür. Bu durumda, zimmetine geçirdiği malı aynen iade eden veya uğranılan zararı tamamen tazmin eden kişiye verilecek cezanın yarısı indirilir. Ancak, bunun için, ay­nen iade veya tazminin gönüllü olması gerekir. Etkin pişmanlığın ilk hük­mün verilmesinden önce gerçekleşmesi hâlinde ise, verilecek cezanın üçte birinin indirilmesi gerekmektedir.

Etkin pişmanlık cezayı azaltan veya kaldıran bir şahsi sebeptir. Gönüllü vazgeçmeden farkı suçun işlendikten sonra pişmanlığın gerçekleşmesidir.


Daha az cezayı gerektiren hal 

“Zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” (TCK m.249).

Suç konusu malın değerinin az olması durumunda da zimmet suçu oluşur. Ancak, bu durumlarda zimmet suçundan dolayı verile­cek cezada belli bir oranda indirim öngörülmüştür. Söz konusu madde met­ninde bu indirimin oranı belirlenmiştir.

Zimmete geçirilen malın değerinin çok az olması durumunda, bu ta­sarruf, hoşgörüyle karşılanabilir. Suç konusu malın değerinin çok düşük olmasına rağmen, bunun zimmete geçirilmesi bir haksızlık oluşturmakla beraber, fiilin ifade ettiği haksızlık muhtevası cezaya layık, cezayı gerekti­rici boyutta olmayabilir. Kullanma zimmeti de bazı durumlarda, gerek süre gerek biçim bakımından hoşgörüyle karşılanabilir.

Ancak düzenlemede cezadan vazgeçme öngörülmeyerek cezada indirim öngörülmüştür.


İrtikap

İrtikap suçu, kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlardan biridir. İrtikap, sözcük anlamı itibariyle; kötü bir iş işleme, yiyicilik, rüşvet yeme anlamlarını içermektedir. Türk Ceza Kanunu bu anlamın daraltarak, daha özel bir anlam vermiştir. Bu düzenlemede irtikap suçu, görevi kötüye kullanmanın (özel bir şekli) anlamına getirilmiştir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gibi bazı kanunlarda da, benzer düzenlemeler yer almaktadır. Anayasa da, (madde 76’da), irtikap suçunu yüz kızartıcı suçlardan kabul etmiş ve yüz kızartıcı suçlardan hüküm giyenlerin, (affa uğramış olsa bile) milletvekili seçilemeyeceklerine hükmetmiştir.

“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.

(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir” (TCK m.250). 

Madde metninde çeşitli şekillerde gerçekleştirilen ir­tikap fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. İrtikabın varlığı için, kamu görevlisi­nin kişilerden kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır.

Birincisine, icbar suretiyle irtikap suçu tanımlanmış­tır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyu­tuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irti­kâp değil, (yağma) gasp suçu olur.

İcbar teşkil eden fiillerin etkisinde kalan kişi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin şahsına veya gösterdiği üçüncü kişiye bir yarar sağlamaktadır.

Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamam­lanmış icbar suretiyle irtikap suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmek­tedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanma­mıştır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmış suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.

İkincisinde, ikna suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak sure­tiyle gerçekleştirilmesi gerekir.

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali dav­ranışla gerçekleştirilmesi mümkündür.

Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.

Özetle, irtikap üç şekilde gerçekleşebilmektedir. İcbar suretiyle (tehditle) irtikap, aldatılarak (veya ikna edilerek) irtikap, hatasından yararlanılarak irtikap.

İrtikap suçunda da korunan hukuki değer toplumun, kamu görevlilerine duyması gereken güvendir.

Suçun konusu, haksız yarar (ekonomik yarar) sağlamaktır. Haklı bir yarar olması halinde, görevi kötüye kullanma suçu olabilme ihtimali de ortya çıkmaktadır. Rüşvet ve irtikapın her türü, görevi kötüye kullanama suçunu da oluşturmaktadır.

Özgü bir suçtur. Kamu görevlisi veya kamu görevlisinin menfaat sağlamak için görevlendirdiği kişi fail olabilir. Ancak herkes mağdur olabilir.

Suçun sona ermesine kadar, her türlü iştirak mümkündür.

Ancak kasten işlenebilen bir suçtur. Taksirle işlenmesi mümkün değildir.

Kamu görevlilerinin, hemen hemen her suçu berberinde görevi kötüye kullanma suçunu da içermektedir. Bundan dolayı görevi kötüye kullanma suçu (bu suçların içerisinde) kaybolmaktadır. Bu nedenle bileşik suç olarak ta değelendirilebilmektedir.

Ancak, irtikap suçu resmi belgede sahtecilik suçunu da içeriyorsa gerçek içtima uygulanır.

Fiilin farklı zamanlarda aynı kişiye karşı işlemesinde, zincirleme suç olur.

Bu suçlarda cezalandırmanın dışında devlet memurluğuna giriş başta olmak üzere “affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak” (657 s. Devlet Memurları Kanunu madde:48/5) şartı, çok sayıda kamu ve özel işin yapılması için aranan temel özelliklerdir.


Denetim görevinin ihmali

Burda düzenlenen, denetim görevinin ihmali suçu, amir niteliğindeki memurların genel denetim görevi değil, denetimleri ile yükümlü oldukları (emri altındaki) kamu görevlilerinin zimmet ve irtikap suçlarını işlemelerinde (kasten) göz yummaları durumuna özel bir cezalandırıcı düzenlemedir. Buna göre:

“(1) Zimmet veya irtikap suçunun işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulur.

(2) Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikap suçunun işlenmesine imkan sağlayan kamu görevlisi, üç aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (TCK m.251).

Burdaki denetim görevinin ihmali de, ceza yap­tırımına bağlanmıştır.

Zimmet veya irtikap suçunun işlenme­sine kasten göz yuman kamu görevlisinin, işlenen suçun müşterek faili ola­rak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, kamu görevlisi, zimmet veya irtikap suçunun işlendiğinden haberdardır ve buna rağmen de­netim görevini kasten ihmal etmektedir.

Buna karşılık, denetimle yükümlü kamu görevlisinin bu görevini ih­mal etmesinden yararlanılarak zimmet veya irtikap suçunu işlenmesi hâ­linde; kamu görevlisinin, denetim görevini kasten ihmal etmesi dolayısıyla, ceza hukuku bakımından sorumluluğu kabul edilmiştir. Bu durumda, kamu görevlisinin zimmet veya irtikap suçu açısından kastı yoktur. Ancak, dene­tim görevini kasten ihmal etmektedir.


Rüşvet

“(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır. 

(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur. 

(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(8) Bu madde hükümleri; 

a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 

b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,

c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,

d) Kamu yararına çalışan dernekler,

e) Kooperatifler,

f) Halka açık anonim şirketler,

adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır. 

(9) Bu madde hükümleri; 

a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,

b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,

c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine, 

d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,

e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,

f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstü örgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine, 

görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır. 

(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte; 

a) Türkiye’nin,

b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun, 

c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin, 

d) Türk vatandaşının, 

tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır” (TCK m.252).

Kamu hizmetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüşvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. Rüşvete ilişkin suç tanımı, bu güveni korumayı amaçlamıştır.

İzlenen suç siyaseti gereğince, bir kamu görevlisinin, görevinin ge­reklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması amacıyla kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüşvet olarak tanımlan­mıştır.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin elde ettiği men­faatin belli bir amaca yönelik olması gerekir. Başka bir ifadeyle, haksız menfaatin, hukukî olmayan bir işin yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiş olması gerekir. Buna karşılık, izlenen suç siyaseti gereğince, haklı bir işin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temininin, rüşvet suçunu oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Çünkü, bu gibi durumlarda, menfaati temin eden kişi, işinin en azından zamanında yapılmayacağı konu­sunda bir endişeyle hareket etmektedir. Bu nedenle, haklı bir işin gördürül­mesi amacına yönelik olarak menfaat sağlanması hâlinde, icbar suretiyle irtikap suçunu oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Rüşvet suçu, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmış olur. Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında belli bir işin yapılması veya yapılma­ması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedilecektir.

Rüşvet suçu, bir karşılaşma suçudur; bu nedenle, çok failli bir suçtur. Bir tarafta, rüşvet veren; diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi yer al­maktadır. Rüşvet veren ve alan, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemekte­dirler. Bu itibarla, veren ve alan açısından rüşvet suçu tek bir suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmış bulunmaktadır. Menfaat temin edilinceye kadar suça iştirak mümkündür. Bu nedenle, söz konusu suç tanımı kapsamında “rüşvete aracılık eden” kavramına yer veril­memiştir.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için amaçlanan şeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek yoktur.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, amaçlanan şeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iş olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir işin yapılması amacıyla menfaat temini hâlinde, rüşvet suçu oluşmaz.

Rüşvet alan kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu kişinin yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya ye­minli mali müşavir olması hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüştür.

Rüşvet suçunun uygulama alanı, sadece kamu görevlisine rüşvet verilmesiyle sınırlı tutulmayıp, genişletilmiştir. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıf­lar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukukî ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukukî ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de rüşvet suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Fıkra metninde sayılan tüzel kişiler adına hareket eden kişilere, görevlerinin gereklerine aykırı olarak sağlanan yararlar da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.

Maddenin beşinci fıkrası ile 1997 tarihinde, Türkiye’nin de    aralarında bulunduğu otuz ülke tarafından Paris’te imzalanmış ve Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Teşkilâtı (OECD) üyesi 10 ülkenin onay belgelerini tevdi etmeleri ile 15 Şubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan “Ulusla­rarası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Ön­lenmesi Sözleşmesi” hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmıştır. Tür­kiye Büyük Millet Meclisi, 1.2.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanunla söz ko­nusu Sözleşmenin onaylanmasını ülkemiz açısından uygun bulmuştur. Ba­kanlar Kurulu’nun 9.3.2000 tarih ve 2000/385 sayılı Kararı ile Sözleşme onaylanmıştır.

Beşinci fıkra hükmüyle, rüşvet suçuna yeni bir içerik kazandırılarak, “yabancı kamu görevlisi”ne rüşvet verilmesi ceza yaptırımı altına alınmaya çalışılmıştır. Burada söz konusu olan “yabancı kamu görevlileri”nin “ya­bancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlileri” olması gerekir. Keza, “yabancı bir ... ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenler” de “yabancı kamu görevlisi” addedilmişlerdir.

Bu kişilere “uluslararası ticari işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulu­nulmuş olması da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.

Bu anlamda rüşvetten söz edebilmek için, “yabancı kamu görevlisi”ne “uluslararası ticari işlemler nedeniyle” maddî menfaat temin veya vaadinde bulunulmalıdır. Keza, “yabancı kamu görevlisi”ne “bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası ama­cıyla” maddî bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulunul­muş olması hâlinde de rüşvet söz konusu olacaktır.

Rüşvet, zaman zaman, irtikap, zimmet ve görevi kötüye kullanma suçları ile karıştırılabilmektedir.

Zimmet suçu, kamu görevlisi olan şahsın görevi nedeniyle zilyetliği kendisine verilmiş olan veya gözetimiyle sorumlu olduğu mallar üzerinde görevine aykırı bir şekilde tasarrufta bulunmasıyla oluşur. İrtikap suçu, (rüşvetten farklı olarak) nüfuzunu kullanarak baskı veya hileli davranışlarla çıkar elde etme ile oluşan bir suç tipidir. Görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmesiyle oluşan genel bir suçtur.

Rüşvet ise; (kanunda sayılan diğer görevliler dahil) bir kamu görevlisi ile bir (veya birden fazla) kişi arasında doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kamu görevlisinin yetkisinde (ama hukuki olmayan) bir işin yapılması veya yapılmaması için haksız menfaat elde etmesini (veya vaadedilmesini) doğuran bir anlaşmadır. (gerçekleşmiş olması gerekmez).

Haklı bir işin gördürülmesi için kamu görevlisinin menfaat temin edilmesinde rüşvet suçu oluşmaz. Bu durumda, kamu görevlisi açısından görevi kötüye kullanma suçu meydana gelir.

Rüşvet suçu, iki taraflı bir suç olduğundan suçun tamamlanması için her iki tarafın rüşvet alma ve verme konusunda anlaşması gerekir. Rüşvet anlaşması, rüşvet alan ile rüşvet veren arasında aynı amacın gerçekleşmesine hizmet eder. Rüşvet anlaşması tarafların özgür iradeleriyle yapılmış olması gerekir. Taraflar rüşvet anlaşmasını fiilen uygulayamamış olsa bile, her iki tarafın vaatte bulunması suçun oluşması için yeterlidir. Rüşvet alan ile rüşvet veren arasında rüşvet konusunda anlaşmaya varılmış olması halinde, rüşvet verilemese bile, suç tamamlanmış olur ve rüşvet suçu nedeniyle cezalandırılır.

Rüşvet anlaşması yapıldıktan sonra, henüz yarar sağlanmadan veya rüşvet konusu iş yapılmadan vazgeçme gerçekleşse bile; failler hakkında gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanamaz. Çünkü, rüşvet anlaşması ile rüşvet suçu tamamlanmış olduğundan, tamamlanan  suçtan gönüllü vazgeçme mümkün değildir. Ancak, etkin pişmanlıktan yararlanabilinir.

Rüşvet, her zaman rüşvet veren ile rüşvet alan (kamu görevlisi) bulunduğundan birden fazla failin olduğu ve kamu idaresinin güvenirliğine karşı işlenen çok failli bir suçtur. Hem rüşvet veren hem de rüşvet alan rüşvet suçu işlemektedir.

Rüşvet (alma) suçu özgü bir suçtur. Ancak (kanunda belirtilenler dahil) kamu görevlileri bu suçun faili olabilir. Ayrıca, kooperatifler, halka açık anonim şirketler, kamu yararına çalışan dernekler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları adına hareket ederek hukuki ilişki tesis edenler veya hukuki ilişkinin devamı süresince haksız bir yarar sağlamaya çalışanlar da rüşvet alma suçunun faili olabilirler. Rüşvet anlaşması sırasında veya rüşveti aldığında kamu görevlisi olması yeterlidir.

Rüşvet verme suçu, herkes tarafından işlenebilir. Rüşvet verme, doğrudan işlenebileceği gibi aracılar vasıtasıyla da işlenebilir. Önemli olan, haksız yararın sağlanması veya sağlanacağının vadedilmesidir.

Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

Rüşvet suçunda (252/4’te) rüşvet suçuna özgü özel bir teşebbüs hali öngörülmüştür. Bunun için, rüşvete teşebbüs halinde, teşebbüse ilişkin (TCK m. 35’teki) genel teşebbüs hükümleri uygulanmaz.

Rüşvette teşebbüs iki halde olabilir: Birincisi: kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi, ikincisi: kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi. Bu hallerde verilecek ceza yarı oranında indirilir.

Bu suçlarda cezalandırmanın dışında devlet memurluğuna giriş başta olmak üzere “affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak” (657 s. Devlet Memurları Kanunu madde:48/5) şartı, çok sayıda kamu ve özel işin yapılması için aranan temel özelliklerdir.


Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

“Rüşvet suçunun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” (TCK m.253).

Madde metninde, rüşvet suçunun işlenmesi dolayı­sıyla tüzel kişiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı düzenlenmiştir. Ancak, bunun için rüşvet suçunun işlenme­siyle tüzel kişi lehine haksız bir yararın sağlanması gerekir.

Bu suçun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur hükmü gereği;

“(1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.

(2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır. Ancak bu hükümlerin “… uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hakim bu tedbirlere hükmetmeyebilir” (TCK m.60/1-2).

Ayrıca 5326 sayılı Kabahatler Kanunu “Tüzel kişilerin sorumluluğu”nu düzenleyen  (madde 43/A) hükmüne göre: “Daha ağır idarî para cezasını gerektiren bir kabahat oluşturmadığı hallerde, bir özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcisi ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte bu tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen bir kişi tarafından; (252. maddesinde tanımlanan rüşvet suçunun), tüzel kişinin yararına olarak işlenmesi halinde, ayrıca bu tüzel kişiye idarî para cezası verilir.”


Etkin pişmanlık

Etkin pişmanlık, kişinin işlediği suçtan dolayı özgür iradesiyle sonradan pişman olması ve suç teşkil eden fiilin meydana getirdiği olumsuzlukları gidermesi halinde başvurulan bir cezasızlık veya ceza indirimi nedenidir.

Bu madde ile rüşvet suçlarına engel olmak, rüşvet suçlarının gizli kalmasını önlemek amacı ile rüşvet suçlarında etkin pişmanlığa bir cezasızlık nedeni olarak yer verilmiştir. Burdaki etkin pişmanlık olanağı suçu değil, cezayı ortadan kaldıran şahsi bir sebep olarak düzenlenmiştir. Ayrıca eski kanunda iştirak edenler için pişmanlık yolu düzenlenmemiş iken, yeni kanunda bu yol da tanınmıştır.

“(1) Rüşvet alan kişinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, rüşvet konusu şeyi soruşturmaya yetkili makamlara aynen teslim etmesi halinde, hakkında rüşvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Rüşvet alma konusunda başkasıyla anlaşan kamu görevlisinin durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce durumu yetkili makamlara haber vermesi halinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz.

(2) Rüşvet veren veya bu konuda kamu görevlisiyle anlaşmaya varan kişinin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, pişmanlık duyarak durumdan yetkili makamları haberdar etmesi halinde, hakkında rüşvet suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. 

(3) Rüşvet suçuna iştirak eden diğer kişilerin, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce, pişmanlık duyarak durumdan yetkili makamları     haberdar etmesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmaz. 

(4) Bu madde hükümleri, yabancı kamu görevlilerine rüşvet veren kişilere uygulanmaz” (TCK m.254).

Maddede rüşvet suçunda etkin pişmanlık hâline iliş­kin hükme yer verilmiştir. Cezayı ortadan kaldıran bir şahsî sebep hâlini düzenleyen bu hükümden yararlanabilmesi için; kamu görevlisinin, rüşvet suçundan dolayı hakkında soruşturmaya başlanmadan önce, durumu soruş­turmaya yetkili makamlara haber vererek, rüşvet konusu şeyi aynen teslim etmesi gerekir. Keza, rüşvet alma konusunda başkasıyla anlaşan kamu gö­revlisinin soruşturma başlamadan önce durumu yetkili makamlara haber vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.

Etkin pişmanlıktan yararlanılabilmesi için kamu görevlisi hakkında, idarî de olsa, herhangi bir soruşturmaya girişilmemiş bulunulması gerekir.

Etkin pişmanlık, bu suç açısından cezayı ortadan kaldıran şahsî se­beptir. Yani, şartları gerçekleşmişse, sadece cezaya hükmedilmez. Ancak, işlenmiş olan suç, işlenmemiş duruma irca edilemeyeceği için, rüşvet ko­nusu şeyin müsadere edilmesi gerekir.

Rüşvet anlaşmasının yapılmış olmasına rağmen, kamu görevlisi, an­laşmayla kabul edilen rüşvet konusu menfaati temin etmeden önce de etkin pişmanlık gösterebilir. Bu durumda, rüşvet konusu menfaat kamu görevlisi tarafından henüz temin edilmediği için, artık teslimden ve müsadereden söz edilemez.

Rüşvet veren kişinin de, bu nedenle henüz soruşturma başlatılmadan önce etkin pişmanlık duyarak durumdan soruşturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez. Rüşvet olaylarının açıklığa kavuşturulabilmesini temin için, bu durumda, kamu gö­revlisine rüşvet olarak verdiği şey alınarak kendisine iade edilir. Yani, bu durumda, rüşvet suçu tamamlanmış olmasına rağmen, rüşvet konusu menfa­atin müsaderesine hükmedilmeyecektir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, rüşvet suçuna iştirak eden diğer kişile­rin, bu nedenle soruşturma başlamadan önce, durumdan soruşturma ma­kamlarını haberdar etmeleri hâlinde, cezalandırılmayacakları hususu hüküm altına alınmıştır.

Maddede Değişik: 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı kanun (madde:88) ile yapılan değişikle  soruşturma başlamadan önce şeklindeki şart, durum resmi makamlarca öğrenilmeden önce şartına bağlanmış ayrıca, daha önce olmayan 4. fıkra 26.06.2009 tarih ve 5918 sayılı kanun (madde:4) ile eklenmiş buna göre, etkin pişmanlık hükümleri, yabancı kamu görevlilerine rüşvet veren kişilere uygulanmaz

Rüşveti alan veya almak için anlaşan kamu görevlisi, soruşturma makamları rüşvet suçu işlendiğini öğrenmeden önce, rüşvet konusu şeyi soruşturmaya yetkili makamlara teslim eder ve durumu haber verirse etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak hakkında ceza verilmez.

Aynı şekilde rüşvet veren veya vermek için anlaşan kişi de durumu soruşturmaya yetkili makamlar öğrenmeden önce haber verirse etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak hakkında ceza verilmez. Rüşvet alan ve veren dışında, rüşvet suçuna katılan diğer kişilerin (örneğin, rüşvete aracı olan kişiler) ekin pişmanlık duyarak durumdan soruşturma makamlarını haberdar etmesi halinde, rüşvet suçu nedeniyle haklarında cezaya hükmedilmez.


Nüfuz ticareti

“(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur. 

(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.

(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır” (TCK m.255).

Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili ol­madığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kişiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, menfaati temin eden kişinin, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel ilişkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kişi­lere işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde işi yapabileceğine inandı­rarak menfaat temin etmektedir. Şayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yet­kili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul et­mek gerekir.

Bu madde kapsamına giren olaylarda kişi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. Kişi, yasal olan veya olmayan bir işinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir.

Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili ol­madığı bir işi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağ­lamasıyla tamamlanmış olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluşumu açı­sından, menfaati sağlayan kişinin işinin görülüp görülmediğini araştırmaya gerek yoktur.

Bu suç, çok failli bir suçtur. İşinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de işinin gördürülme­sini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi söz ko­nusu suçun failidirler.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevi başında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dışında da bu suç oluşabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi özel bağlantıları nede­niyle yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat temin etme­sidir.

Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen gö­revli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapaca­ğından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş olması hâlinde ise, do­landırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Nüfuz ticareti suçu; kamu görevlisi olmayan birinin, kamu üzerinde nüfuz sahibi olduğunu iddia ederek haksız bir işi yaptıracağı iddiasıyla kendisine veya bir başkasına menfaat temin etmesidir.

Nüfuz ticareti suçu, hem rüşvet hem de dolandırıcılık suçu ile benzerlikler gösterir. Nüfuz ticaretinde fail, haksız bir işi yaptırtmak için kamu görevlisini kullanabileceğini üçüncü kişilere vaad etmektedir. Kamu görevlisi kendi pozisyonun kullanılarak haksız bir iş gördürüldüğünden haberdarsizdir. Kamu görevlisi görevine giren haksız işin yapılmasına kendi iradesi ile iştirak ettiğinde “rüşvet suçu” meydana gelir.

Nüfuz ticareti suçu ile rüşvet suçu arasındaki temel fark şudur: Rüşvette kamu görevlisi suç teşkil eden fiili işlemekte ve  en önemli faildir. Nüfuz ticaretinde ise kamu görevlisinin bilgisi olmadan, onun dışındaki kişi(ler) suçu işlemektedir. Kamu görevlisi suça katılmamaktadır.

Nüfuz ticareti suçunun tamamlanması için de fail ile haksız bir işini gördürecek kişi arasında doğrudan veya dolaylı olarak nüfuz ticareti anlaşması yapılmış olmalıdır. Anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış olur.

Nüfuz ticareti suçu ile nitelikli dolandırıcılık arasında da şu fark vardır: Nitelikli dolandırıcılık suçunda menfaat temin etmek isteyen kişi mağduru hileyle kandırmaktadır. Mağdur aldatıldığını bilmemektedir. Nüfuz ticaretinde ise her iki taraf da, hukuka aykırı bir iş ile ilgili anlaşmaya varmaktadırlar.


Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması

“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” (TCK m.256).

Bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmışlardır. Örneğin emniyet görevlileri, suç şüp­hesi altında bulunan kişiyi yakalamak yetkisiyle donatılmıştır. Yakalanan kişi, gerekli soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kişinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlileri zor kullanarak bu kişiyi hâkim veya savcı huzuruna çıka­rabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, örneğin gece yarısı gösteri yürüyüşü yapmak isteyen kişilerin, dağılmaları hususunda çağ­rıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağla­mak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç şüphesi altında bulunan kişinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konu­sundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde ol­ması ge­rekir. Bu ölçünün dışında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza so­rumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gös­teri yü­rüyüşü yapan kişilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu gö­revlile­rine karşı bir saldırıda bulunmamalarına rağmen, bu kişilere karşı vücutları­nın yaralanmasını sonuçlayacak şekilde silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranışın varlığından söz edi­lemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlileri­nin, kas­ten yaralama suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılması gerek­mektedir. Ancak, bunun için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde, sorunun hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşıl­masına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Polis ve jandarma başta olmak üzere, mahalle ve köy bekçileri, zabıta memurları, icra-iflas memurları, ceza infaz ve koruma memurları gibi kamu görevlileri, görevleri icabı gerektidiğinde, zor kullanma yetkisine sahiptirler. Bazı kamu görevlileri (Hakim, Savcı, Köy Muhtarı gibi) kolluk amiri olsalar da zor kullanma yetkileri yoktur.

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada güç kullanması gerekmektedir. Ancak kolluk görevlilerinin görevde olmamaları hallerinde de, suça el koyabileceklerinden hareketle, bu hüküm geniş tutulmaktadır.

Suçun maddi unsuru, yaralama veya bedene acı veren, vücudun sağlığını bozan doğrudan doğruya kuvvet kullanılmasıdır. Saç veya kulaklardan tutup çekme, yüz üstü yatırma, süründürme, nezarete koyma gibi eylemler, bu kapsama girmez. (Başka suçların konusunu oluşturabilir).

Zor kullanmaya yetkili kamu görevlileri, görevlerinin gerektirdiği ölçüde zor kullanarak ilgili kişiye karşı kuvvet kullanabilmektedir. Yasal düzenleme ve uygulamalara uygun kuvvet kullanımları hukuka uygundur ve suç oluşturmaz. Ancak zor kullanmada sınırın aşılması halinde suç oluşacaktır. Ancak, bunun için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Sınırın aşılıp aşılmadığı her somut olayda ayrı araştırılıp değerlendirilir.

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu için, kanunda herhangi bir cezai yaptırım öngörülmesi yerine, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre, suçun faili olan zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlileri, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılacak.

Sınır taksirle aşılmış ise, (TCK madde 27/1) “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur”. hükmü gereği taksirle yaralamadan sorumluluk söz konusu olacaktır.


Görevi kötüye kullanma

“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (TCK m.257).

Bir kamu göreviyle görevlendirilen kişi, bu kamu fa­aliyetinin yürütülmesi sırasında, görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadırlar. Öyle ki; kamu faaliyetlerinin gerek eşit­lik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü husu­sunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir.

Bu yükümlülükle bağdaşmayan davranışlar, belli koşullar altında suç olarak tanımlanmıştır. Görevi kötüye kullanma suçu, bu bakımdan genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen fiilin, kamu görevlisinin görevi alanına giren bir hususla ilgili olması gere­kir.

Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunun oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetini sonuçlamış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden ol­ması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.

Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir. Örneğin kişi, tabi tutulduğu sınavda başarılı olmasına rağmen, başa­rısız gösterilmiş olabilir. Bir imar planı uygulamasında, belli bir parsel, sa­hibine duyulan husumet dolayısıyla, plan tekniğine aykırı olarak, yeşil alan olarak gösterilmiş olabilir. Kişinin, kamusal bir finans kaynağından yarar­lanması için gerekli şartları taşıdığı hâlde, yararlanması engellenmiş olabilir. Kişinin, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koşulla­rını taşıdığı hâlde, bu faaliyeti engellenmiş olabilir.

Haklı olan işin görülmesinden sonra kişilerden yarar sağlanması da, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Çünkü, bu yarar, kamu görevlisi sıfatını taşıması ve işi görmüş olması dolayısıyla kişiye sağlanmaktadır. Bu gibi durumlarda, kişiler hakkının teslim edilmesi konusunda en azından bir kaygıyla hareket etmektedirler. Kamu görevlisine yarar sağlanması görü­nüşte rızaya dayalı olsa bile; kamusal görevlerin eşitlik ve liyakat esasına göre yürütüldüğü hususunda taşınan kaygı dolayısıyla, burada da bir mağdu­riyetin varlığını kabul etmek gerekir.

Görevin gereklerine aykırı davranış dolayısıyla, kamu açısından bir zarar meydana gelmiş olabilir. Örneğin orman alanında veya kamu arazisi­nin işgaliyle yapılan işyeri veya konutlara elektrik, su, gaz, telefon ve yol gibi alt yapı hizmetleri götürülmekle, görevin gereklerine aykırı davranılmış olabilir.

Görevin gereklerine aykırı davranmak suretiyle kişilere haksız bir ka­zanç sağlanmış olabilir. Örneğin kişi, kamusal bir finans kaynağından ya­rarlanması için gerekli şartları taşımadığı hâlde, yararlandırılmış olabilir. Kişiye, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koşulla­rını taşımadığı hâlde, bu faaliyetin icrasına yönelik olarak izin verilmiş ola­bilir. Bir imar planı uygulamasında, belli bir parsel üzerinde, plan tekniğine veya imar planına aykırı olarak yapılaşmaya imkan sağlanmış olabilir.

Böylece, İtalyan hukukunun etkisiyle gerek doktrinimizde gerek Yar­gıtay’ın kimi kararlarında kabul gören sübjektif sınırlama ölçütü terk edil­miştir.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, görevin gerekle­rine aykırı davranışın mutlaka icrai davranış olması gerekmemektedir. Gö­revin gereklerine aykırı davranışın, ihmalî bir hareket olması hâlinde de, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir. Görevi kötüye kullanma suçu­nun icrai veya ihmali davranışla işlenmesinin sadece ceza miktarı üzerinde bir etkisi olabilecektir.

Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilen keyfi muamele, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçları ayırımından vaz­geçilmiştir.

Görevin gereklerine aykırı davranış sonucunda, bir insan ölmüş veya yaralanmış olabilir. Bu durumda; kamu görevlisinin görevinin gereği olan belli bir icraî davranışta bulunmak yönündeki yükümlülüğünü yerine getir­memesi dolayısıyla, görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğunda kuşku yoktur. Ancak, bu durumda aynı zamanda ihmalî davranışla öldürme veya yaralama suçu oluşmaktadır.

Görevi kötüye kullanma suçu, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç tipi­dir. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluş­turmadığı hâllerde, kamu görevlisini bu suça istinaden cezalandırmak gere­kir. Buna karşılık, görevle bağlantılı yükümlülüğün ihmali sonucunda şayet bir kişi ölmüş veya yaralanmış ise, kişi artık görevi kötüye kullanma suçun­dan dolayı cezalandırılamaz. Bu durumda, ihmalî davranışla işlenmiş öl­dürme veya yaralama suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre; kamu görevlisinin, görevinin gerek­lerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlaması, bazı hâllerde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır. Ancak, bunun için, fiilin icbar suretiyle irtikap suçunu oluş­turmaması gerekir. Kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için, kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüşvet suçunu oluşturacaktır. Buna karşılık, kamu gö­revlisinin, görevinin gereklerine uygun davranmak amacıyla kişilerden men­faat temin etmesi durumunda ise, rüşvet suçu değil, kural olarak icbar sure­tiyle irtikap suçu oluşur. Ancak, somut olayda, kişinin menfaat sağlama yö­nünde icbar edildiği yönünde somut dayanak noktalarının bulunmaması du­rumunda, fiil görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilerek cezaya hük­medilecektir.

Görevi kötüye kullanma suçu ili şekide gerçekleşebilmektedir: icrai ve ihmali. Bazı hallerde icrai ve ihmali davranış iç içedir. Bu hallerde somut olarak incelenmelidir.

Sadece kastla işlenebilen özgü bir suçtur. Sadece kamu görevlisi fail olabilir. Teşebbüs söz konusu olabilir. İştirak mümkündür.

Mağdur kamudur. Menfaat noktasında belirli kişiler (somut olayın) mağduru olabilir.

Görevin gereklerine aykırılık eylemi başka bir suç oluşturuyorsa, fiilin oluşturduğu suça bakılır, görevi kötüye kullanma suçu denmez. Ancak başka suç oluşturmuyorsa görevi kötüye kullanma suçu olur.

 

Göreve ilişkin sırrın açıklanması

“(1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kamu görevlisi sıfatı sona erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri işleyen kimseye de aynı ceza verilir” (TCK m.258).

Maddede, kamu görevine ilişkin sırrın ifşası cezalan­dırılmaktadır. Söz konusu suç, gizli kalması gereken hususları açıklamak, yayınlamak veya ne suretle olursa olsun bunlardan başkasının bilgi edinme­lerini kolaylaştırmak suretiyle oluşacaktır. Suçun faili, bir kamu görevlisi olacaktır. Suçun konusu, ifa edilen kamu göreviyle ilgili olan ve gizli tutul­ması yani sır olarak saklanması gereken bilgilerdir.

Kamu görevlisinin, ifa ettiği göreve ilişkin sırları bu görevi sona er­dikten sonra da açıklamaması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, söz ko­nusu yükümlülüğe aykırı davranışlar ceza yaptırımı altına almıştır.


Kamu görevlisinin ticareti

“Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir başkasına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” (TCK m.259).

Madde metninde kamu görevlilerinin ticareti suçu ta­nımlanmıştır. Bu hükümle, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle başkalarına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisinin cezalandırılması öngörülmüştür. Suçun tamamlanması için, mal veya hiz­metin satılmış olması gerekmemektedir. Söz konusu suç tanımıyla amaçla­nan, bir kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kişilerin, kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun işlem tesis edilmeyeceği yönünde bir endişeyle kendilerini sunulan mal veya hiz­meti satınalmak mecburiyetinde hissetmelerinin önüne geçmektir.


Kamu görevinin terki veya yapılmaması

“(1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması halinde cezaya hükmolunmaz.

(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iş bırakmaları veya yavaşlatmaları halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir” (TCK m.260).

Madde metninde, kamu görevlilerinin toplu olarak gö­revlerini terk etmesi, görevlerine gelmemesi, görevlerini geçici de olsa kıs­men veya tamamen yapmaması veya yavaşlatması suç olarak tanımlanmıştır.

Bir hizmetin kamu adına yürütülmesine karar verilmesi, bu hizmetin düzenli ve aksamaksızın yürütülmesini gerektirir. Madde metniyle bir kamu hizmetinin aksamasına neden olacak toplu hareketler ceza yaptırımı altına alınmıştır.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için maddede belirtilen hareketlerin toplu olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Söz konusu hareketlerin toplu olarak yapıldığının kabulü için, en az dört kişinin birlikte hareket etmiş olması ge­rekir.

Maddenin ikinci fıkrasında, görevin toplu olarak ve kısa bir süre için terkinin kamu hizmetinin yürütülmesi açısından oluşturduğu haksızlığın azlığı göz önünde bulundurularak, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermeme konusunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır. Ancak, bu takdir yetkisinin kullanılabilmesi için, görevin kısa bir süre terkinin hizmeti aksatmaması ve münhasıran kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili taleplerini ifade amacıyla yapılması gerekir.


Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf

“İlgili kanunlarda belirlenen koşullara aykırı olduğunu bilerek, kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerinde, karşılık ödenmek suretiyle de olsa, zorla tasarrufta bulunan kamu görevlisi, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (TCK m.261).

Madde metninde, kamu görevlilerinin maddede göste­rilen fiilleri icra suretiyle kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerindeki tasarruf haklarını ortadan kaldırmaları veya sınırlandırmaları suç olarak ta­nımlanmaktadır. Madde, aynı zamanda kamulaştırma hususundaki kurallara uymadan kişilerin mallarına elkonulmasını da cezalandırmaktadır.


Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi

“Bir kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiş olduğu halde görevi sürdüren kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir” (TCK m.262).

Madde metninde, bir kamu görevinin hukuka aykırı bir şekilde üstlenilmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu suç, hukuka aykırı olarak, kamu görevini yerine getirmeye teşebbüs etmek veya bu gö­revden ayrılması kendisine bildirilmiş olduğu hâlde, görevi sürdürmeye ça­lışmak suretiyle oluşmaktadır. Suçun oluşması için göz önünde bulundurul­ması gereken husus, kişinin kamu görevinin verdiği yetkileri kullanmaya teşebbüs etmesidir.


Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma

“(1) Bir rütbe veya kamu görevinin veya mesleğin, resmi elbisesini yetkisi olmaksızın alenen ve başkalarını yanıltacak şekilde giyen veya hakkı olmayan nişan veya madalyaları takan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanarak bir suç işlenirse, yalnız bu fiilden ötürü yukarıdaki fıkrada belirtilen cezalar üçte biri oranında artırılarak hükmolunur” (TCK m.264).

Maddenin birinci fıkrasında, bir rütbe ya da kamu gö­revinin veya mesleğin resmî elbisesini yetkisi olmadan alenen ve başkalarını yanıltacak şekilde giymek veya hakkı olmadığı hâlde belirli nişan veya ma­dalyaları takmak suç olarak tanımlanmıştır.

Elbisenin ait olduğu kamu görevine ilişkin işlerin yapılmasına teşeb­büs edilmesi, ayrı bir suç oluşturur. Bu durumda ayrıca yukarıdaki madde hükmüne göre cezaya hükmetmek gerekir.

Maddenin ikinci fıkrasında, haksız olarak giyilen elbisenin sağlaya­cağı kolaylık ve olanaklardan yararlanılarak suç işlenmesi hâlinde, elbise giymeye ait cezanın artırılacağı açıklanmıştır. Böylece hem haksız elbise giymenin cezası artırılacak ve hem de işlenen suçtan dolayı ceza verilecek­tir.


Görevi yaptırmamak için direnme

“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” (TCK m.265).

Görevini yaptırmamak için kamu görevlisine direnme fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.

Birinci fıkrada, kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması hâlinde verilecek ceza belirlenmiş­tir. Bu suçun oluşması için kullanılan cebrin kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında değerlendirilebilecek boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, dördüncü fıkra hükmüne göre uygu­lama yapmak gerekir.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, direnilen kamu görevlisinin yargı gö­revi yapan kişi olması, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.

Üçüncü fıkraya göre, suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâ­linde, verilecek ceza artırılacaktır. Keza, dördüncü fıkrada, suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güç­ten yararlanılarak işlenmesi hâli, cezanın artırılması sebebi olarak kabul edilmiştir.

Son fıkraya göre, bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçu­nun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ay­rıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.


Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma

“Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır” (TCK m.266).

Kamu görevlisinin görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanması, ilgili suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için, kanunda kamu görevlisi sıfatının ilgili suçun bir unsuru olarak öngörülmemiş olması gerekir.


 BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanılması serbesttir. (2010’da Yazılmış 2020’de Gözden Geçirilmiştir.)

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.