DEVLETİN EGEMENLİK ALAMETLERİNE ve ORGANLARININ SAYGINLIĞINA KARŞI SUÇLAR
Av. Nuri MEHMETOĞLU
Türk Ceza Kanununun, suçların tanım, nitelik, şekil ve türlerinin belirlendiği ve her suç için öngörülen ceza(ların) miktar ve türlerinin hükme bağlandığı ikinci kitabının, dördüncü kısmı olan “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”in, üçüncü bölümünde; “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” düzenlenmiştir.
Üç madde (299-301)‘den oluşan bu bölümde, sırasıyla; Cumhurbaşkanına Hakaret, Devletin Egemenlik Alametlerini Aşağılama ile Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama suçları düzenlenmiş ve karşılığında öngörülen cezai yaptırımlar belirlenmiştir.
Cumhurbaşkanına hakaret
“(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır” (TCK m.299).
Cumhurbaşkanının, Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kişiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerden sayılması gerektiği düşüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmış ve Cumhurbaşkanına karşı hakaret müstakil bir suç hâline getirilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, cumhurbaşkanına hakaretin alenen ya da basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkraya göre, bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznini gerektirmektedir. Hakaret suçlarının niteliği gereği, suçun böylece bir kovuşturma koşuluna bağlanmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
Türk Ceza Kanununda “hakaret suçu”, 125. Maddede, “Şerefe Karşı Suçlar” arasında yer alır. Özel bir hakaret (tahkir) suçu olan “Cumhurbaşkanına Hakaret” ise, 299. maddede “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” arasında, hakaret suçunun özel bir biçimi olarak düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de, Cumhurbaşkanının, Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kişiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet aleyhine cürümlerden sayılması gerektiği düşüncesinden hareket edildiği belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, cumhurbaşkanı nezdinde, devletin saygınlık ve itibarını da koruduğu için, sadece görev başındaki cumhurbaşkanı açısından uygulama alanı bulmaktadır. Görevi sona eren cumhurbaşkanına hakaret halinde ise 125. maddeki hakaret suçu düzenlemesi uygulanacaktır.
Maddenin düzenleme biçimi ve lafzından, Cumhurbaşkanına hakaret suçu düzenlemesi ile, Cumhurbaşkanlığı makamının manevi kişiliği, fonksiyonları, işlevi, yerine getirdiği görevi değil, Cumhurbaşkanının (şahsi) “şerefi” korunmak istenmektedir.
Cumhurbaşkanı, devlet başkanı ve benzeri şahsiyetlerin, hukuken özel olarak korunma uygulamaları çok eskiye dayanan bir olgudur. Cumhuriyet sonrası, geç dönem Roma İmparatorluğu’nda, imparatorlar, cumhuriyet rejimine yönelik taleplere karşılık, kendi şahsiyetlerini devlet ile bütünleştirmek suretiyle, kendilerine yönelik her eleştirinin devlete karşı işlenen bir suç olarak kabul edilmesini sağlamışlardır. Buna benzer eğilimler, gittikçe daha dar çerçevede de olsa günümüze kadar dvam edegelmektedir.
Cumhurbaşkanının özel bir düzenleme ile, sıradan kişilere ve kamu görevlilerine göre daha çok korunması kuşkusuz Anayasa’nın 101, 102, 103, 104, 105 ve 106. maddelerinde belirtilen Cumhurbaşkanının tarafsız kişiliğinden ve devlet başkanı olarak devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlama görevinden kaynaklanmaktadır.
Ancak günümüzde, Cumhurbaşkanının halk oylaması ile seçilmesi, partiye üye olabilmesi ve bu nedenle belli bir siyasi görüşün temsilcisi olması nedeniyle, özel olarak korunması, muhalefete karşı siyasi bir baskı aracı haline gelebileceği nedeniyle tartışmalara konu olabilmektedir.
Eşitlik İlkesi aykırılık nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin TCK m. 299 düzenlemesinin Anayasa’nın 2, 10 ve 39. maddelerine aykırı olduğu iddiasıyla başvurulan iptal talebi Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliği ile reddedilmiştir.
Buna karşılık ifade özgürlüğünün esas olduğunu, hakaretin istisnai olduğunu ve dar yorumlanması gerektiğine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin pek çok kararı bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, uygulamada eleştiri niteliğindeki söz ve davranışların da hakaret olarak cezalandırılmasına neden olduğundan ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabilmektedir. Ayrıca; (tüm kamu görevlileri dahil) herkes için, (TCK madde 125’te) genel hakaret suçu düzenlenmiş olduğundan, ayrıca (TCK madde 299’da) Cumhurbaşkanına hakaret suçuna özel bir suç olarak yer verilmesi bir çok kez, hukuka aykırı olduğu iddiası ile eleştirilmektedir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun düzenlendiği 299. maddede, hakaret fiili ayrıca tanımlanmamıştır. Bu nedenle hakaret suçuna ilişkin unsurlar bakımından, 125. maddede düzenlemedeki şekli göz önünde bulundurulacaktır. Bu maddede, hakaret; “bir kimseye, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” olarak tanımlanmıştır.
Bu durumda hangi eylemlerin somut bir fiil ya da olgu isnadı, hangi eylemlerin sövme olduğunun belirlenmesi önemlidir. Somut bir fiil veya olgu isnadı ile sövme şeklinde, iki ayrı fiilden birinin bulunması gereklidir.
Somut bir fiil ya da olgu isnadı ile sövmey arasındaki temel fark; somut bir fiil ya da olgu isnadı ancak doğruluğu ispatlanabilen ifadeler için sözkonusu olmasıdır. Somut fiil veya olgu isnadının kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olması, kanunun lafzı gereğidir. Kanun ikincisinde, sövmek suretiyle kişinin onur, şeref ve saygınlığına saldırılmasını suç saymaktadır. Yani, suçun sübut bulması için her iki hareket bakımından da (hakaret ifadesinin) kişinin onur, şeref ve saygınlığına yönelik olması gerekmektedir. Bir ifadenin küçük düşürücü olup olmadığı topluma hakim değerler ile örf ve adet kuralları çerçevesinde belirlenir.
Cumhurbaşkanına hakaret, serbest hareketli bir suçtur. Her türlü iletişim yolu veya hareketle işlenebilir. Eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark yoktur. Gıyapta olması halinde belirli sayıda kişiyle ihtilat aranmadığı için, bir kişinin dahi duyabileceği şekilde yoklukta hakaret etmesi halinde suç oluşur.
Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak eylemin hukuka uygun olmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü gibi hakkın kullanması hukuka uygunluk nedeni varsa, kişi cezalandırılmaz.
Suçun koruduğu hukuki yarar, Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır.
Manevi unsur genel kasttır. Mağdurun sıfatı bilinerek hareket edilmelidir.
Suçun düzenlendiği bölümden de anlaşılacağı üzere, burada Cumhurbaşkanı sıfatının arkasında devletin saygınlığı, kişiliği korunmaktadır. Bu suçta mağdurun sıfatı özel bir önem taşımaktadır. Suçun mağduru Cumhurbaşkanıdır. Ancak; Cumhurbaşkanına hakaret suçu, fail yönünden bir özellik göstermez. Herkes bu suçun faili olabilir.
Suçun aleni olarak işlenmesi cezayı ağırlaştıran nitelikli haldir. Bu halde verilecek ceza altıda bir oranında artırılacaktır.
Devletin egemenlik alametlerini aşağılama
“(1) Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen aşağılayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü işaret hakkında uygulanır.
(2) İstiklal Marşını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır” (TCK m.300).
Madde metninde, Türk Bayrağını alenen tahkir fiili cezalandırılmaktadır.
Suçun konusu Türk Bayrağıdır. Türk Bayrağından maksat, Anayasanın 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere “şekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır”. Ancak, Türk Bayrağının yanı sıra, Anayasa’da belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü işaretin de bu suçun konusunu oluşturacağı kabul edilmiştir.
Suçun maddî unsuru, bayrağın aşağılanmasıdır. Bu aşağılama çeşitli suretlerde gerçekleştirilebilir. Madde metninde yer verilen “yırtarak”, “yakarak” kelimeleri, tahkirin gerçekleştiriliş suretleri ile ilgili örnekleri oluşturmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, millî hâkimiyet alameti olan İstiklal Marşının alenen aşağılanması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçların Türk vatandaşı tarafından yabancı bir ülkede işlenmesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir.
Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama
“(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır” (TCK m.301).
Maddenin birinci fıkrasında, Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılamak, suç olarak tanımlanmıştır.
Maddede geçen Türklük deyiminden maksat, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Bu varlık Türk Milleti kavramından geniştir ve Türkiye dışında yaşayan ve aynı kültürün iştirakçileri olan toplumları da kapsar. Cumhuriyet deyiminden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti anlaşılmalıdır.
Suçun maddî unsuru aşağılamaktır. Bu aşağılamanın alenen gerçekleşmesi gerekir. Aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlardan ibarettir.
Maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılamak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Bu hüküm karşısında, örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde fiilin Hükûmete yönelik bulunduğu hususunda duraksanmayacak işaret ve alâmetler varsa, fiilin Hükûmete yönelik olduğu kabul edilecektir.
Üçüncü fıkrada bu suçun konusu, işlendiği yer ve faili bakımından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâli kabul edilmiştir. Buna göre, Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır.
Bu hükümle korunan değerler, Türklük, Cumhuriyet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, devletin yargı organları, askeri kuvvetleri ve emniyet teşkilatıdır.
Maddede “aşağılayan kişi” denildiği için bu suçun faili açısından herhangi bir özellik sözkonusu değil herkes bu suçun faili olabilir. Toplum ve toplumunu oluşturan herkes bu suçun mağdurudur.
Suçun maddi unsuru (küçültücü davranışlarda bulunmak, hor görmek anlamına gelen) “aşağılamaktır”. Manevi unsuru kasttır. Zira bu suç ancak kasten işlenebilir.
Bu suç sırf hareket ve tehlike suçudur. Suçun tamamlanabilmesi için ayrı bir neticenin meydana gelmesine ihtiyaç yoktur. . İştirakin her şeklinin gerçekleşmesi mümkündür.
Fail bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bu suçu birden fazla işlerse, fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanır ve tek bir suçtan dolayı cezaya hükmedilir. Ancak verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır (TCK m. 43/1).
BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanılması serbesttir. (2010’da Yazılmış 2020’de Gözden Geçirilmiştir.)