CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLER
Av. Nuri MEHMETOĞLU
Varlığı halinde, hukuken ceza verilmemesi veya cezada indirim yapılması sonucunu doğuran koşullar, Hukuk Biliminde, hukuka uygunluk nedenleri, kusurluluğu kaldıran nedenler ve kusurluluğu azaltan nedenler olarak incelenmeketedir. Ceza kanununda “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlığı altında özel bir bölüm (m.24-34) halinde düzenlenmiştir.
Hukuka Uygunluk Nedenleri ile Kusuru Etkileyen Nedenlere çok kısa değindikten sonra, ceza kanunundaki düzenleme parallelinde ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler, kısaca açıklanmaya çalışılacak.
Hukuka Uygunluk Nedenleri; hukuk düzeni ile çatışmasına ve hukuka aykırılık (haksızlık) teşkil etmesine rağmen, şartları oluştuğunda cezalandırılmayı ortadan kaldıran nedenlerdir.
Ceza hukuku, hukuka aykırı birtakım fiilleri, suç olarak düzenleyip, kusur değerlendirmesi çerçevesinde cezalandırılması gerektiğini düzenleyerek yaptırıma tabi tutar.
Kanunda suç olarak tanımlanmış fiil karine olarak hukuka aykırıdır, haksızlık teşkil eder ve ceza verilmesi gerekir. Ancak yine kanun gereği tipikliğe uygun fiillerin (suçların), bir kısmının hukuka uygun hale gelmesi mümkündür.
Kanunla belirlenip hukuka uygun varsayılan fillerin hukuka aykırılığı ortadan kalkmış olduğundan, ceza kanunu veya başkaca bir hukuk dalı tarafından artık, hukuka aykırı bulunması ve yaptırıma tabi tutulması mümkün değildir.
Bu nedenle, fiilin hukuka aykırı kabul edilebilmesi için, hukuka uygunluk nedeninin de bulunmaması gerekmektedir.
Tipik fiili (suçu) hukuka uygun hale getiren bu kurallar da, suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince kanunla düzenlenlenebilir.
Tüketici biçimde sayılmamış olduğundan başka kanunlarda da hukuka uygunluk nedenlerinin bulunması mümkün ise de, temel hukuka uygunluk nedenleri 5237 s. Türk Ceza Kanununda düzenlenmiştir. Kanunun hükmü ve amirin (hukuka uygun) emri (m.24), meşru savunma ve zorunluluk hali (m.25), hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (m.26). hukuka uygunluk nedenleridirler.
Kusur Kavramı; işlenen fiille ilgili olarak, failin şahsen kınanıp kınanmayacağı konusundaki yargıyı ifade eder.
Ceza sorumluluğu için, failin kusurlu olması şarttır. Zira, “kusursuz ceza olmaz ilkesi” (Any m.38) ceza hukukunun temel ilkelerindedir. Ceza kusur oranında olmalıdır.
Kişi hakkında, kusur yargısında bulunulabilmesi için öncelikle kasten veya taksirle işlenmiş bir fiilin varlığı gerekir.
Algılama ve irade yeteneği, kusurun iki unsurunu oluşturduğundan, fail, fiilin suç teşkil ettiğini algılayabilme ve hareketlerini buna göre yönlendirebilme yeteneğine sahip olmalıdır.
Kişinin işlediği suçtan dolayı hakkında kusur yargısında bulunulabilmesi için, kusur yeteneğine sahip olması ve kusurluluğu kaldıran nedenlerin bulunmaması gerekmektedir.
Sınırın aşılması (m.27), cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (m.28), haksız tahrik (m.29), hata (m.30), yaş küçüklüğü (m.31), akıl hastalığı (m.32), sağır ve dilsizlik (m.33), geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (m.34), halleri, kusur yeteneğini etkileyen halleri oluşturmaktadır.
Hukuka uygunluk nedenlerinde olduğu gibi, kanunda sayılan kusurluluğu kaldıran nedenlerin varlığı halinde faile ceza verilmemekte, kusurluluğu azaltan nedenlerde ise cezada indirim yapılabilmektedir.
Kanunun hükmü ve amirin emri
Hukuk düzeninin tekliği ilkesi gereği, bir kimsenin, bir kanun tarafından yetkili kılınması halinde, yetkili kılındığı fiili nedeniyle cezalandırılması söz konusu olamaz. Tipe uygun olsa bile, fiil, hukuka aykırı olmadığı için suç teşkil etmeyecek ve fail cezalandırılmayacaktır.
“Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez”(TCK m.24/1). hükmü gereği, hukuka uygunluk nedeni için, kişinin kanuna uygun davranmış olması yeterlidir.
Kanun hükmünü yerine getirme görevi çoğunlukla kamu görevlilerine aittir.
CMK'nın 90/1-e hükmü, suçu işlerken rastlanan veya suçüstü bir fıilden dolayı izlenen ve kaçma olasılığı bulunan veya hemen kimliğini belirleme olanağı bulunmayan bir kimseyi herkesin yakalama yetkisinin olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda şüpheliyi yakalayarak özgürlüğünün kısıtlanması hukuka uygun olacaktır.
Amirinin (hukuka uygun) emrini yerine getiren kişinin, fiili bakımından da bir hukuka uygunluk nedeni söz konusudur. Bu durum TCK’nda şöyle düzenlenmiştir: Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.(m.24/2)
Amirin, hukuktan kaynaklanan yetkiye dayanarak emir vermesi ve emri astına yönelttiğinden “kanunun hükmünü yerine getirmek” nedenine benzemektedir.
Bu hukuka uygunluk nedeninin bulunması için; yer ve zaman açısından görevli ve yetkili amir tarafından, emri yerine getirmeye görevli ve yetkisi olan kişiye verilmiş, hukuka uygun bir emir olması gerekmektedir.
Emir hukuka aykırı ise; hukuka aykırılığı ast tarafında amire bildirmesi halinde, amirin ısrarı ve yazılı emri halinde (zorunlu olarak) emri yerine getiren ast değil, amir sorumlu olacaktır. Konusu açıkça suç teşkil eden emir, ast tarafından hiçbir şekilde yerine getirilemez, getirilirse sorumlu olur.
Meşru savunma ve zorunluluk hali
Meşru savunma, bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan bir saldırı karşısında, savunma amacıyla ve saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanmasıdır.
Böyle bir durumda; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez”(TCK m.25/1)”. hükmünde hukuka uygunluk sözkonusudur.
Meşru savunmadan sözedebilmek için; bir insan tarafından, mevcut, gerçekleşmesi veya tekrarı kesin olan, kişi veya kişilere ait herhangi bir hakka yönelik ve haksız, bir saldırının bulunması gerekmektedir. Saldırının defi de saldırgana yöneltilmiş, zorunlu ve orantılı olmalıdır.
Saldırıyı başlatana karşı meşru savunma yapana karşı, saldıran kişi ise korunmaz, çünkü: meşru müdafaaya karşı, meşru müdafaa olamaz.
Meşru savunmada olduğu gibi zorunluluk halinde de, kişinin kendisini veya başkasını tehlikeden veya zarardan kurtarmak için yaptığı zorunlu fiillerden sorumlu tutulmayacaktır.
“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez”(TCK m.25/1)”.
Zorunluluk halinden sözedebilmek için; tehlikeye ilişkin olarak, kasıtlı veya bilinçli taksirle sebep verilmemiş olan, kişi(ler)e veya hakka yönelik, yakın, mevcut ve ağır bir tehlike, Korunmaya İlişkin olarak ta; tehlikeye göğüs germe yükümlülüğünde olmayan kişinin fiili, tehlikeden kurtulmak için zorunlu ve orantılı olması gerekir
Düzenlemede, “tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunması” aranmaktadır.
Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası
Hukuk düzenince, herhangi bir konuda tanınmış ve kabul gören “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” (TCK m.26/1).
Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi düzenlemelerden, veya hukuken tanınan ve düzenlenen, bir iş veya mesleğin icrasından doğmuş olan her türlü hakkını kullanan kişi, fiili ile, başka(lar)ının zarar görmesine neden olsa bile, hakkın kullanılmasının üstünlüğü nedeniyle korunmaktadır. Ancak; hak, hukukun belirlediği sınırlar içinde kullanılmalıdır.
Anayasa tarafından garanti altına alınan hak, tasarruf ve hareket özgürlüğü kapsamında, kişiler, kendileriyle ilgili belli haklar üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilme yetkisine sahip olduğu durumlarla sınırlı olarak, hak sahibinin üzerinde tasarrufta bulunabileceği haklarının (koşulları olması halinde) başkaları tarafından ihlaline rıza göstemesine, hukuk düzeni izin verebilmektedir.
Nitekim TCK’nda; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” (26/2). hükmü buna cevaz vermektedir.
İlgilinin rızasının, hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için; kişinin hak üzerinde mutlak tasarruf yetkisi olması ve rıza ehliyetinin bulunması, açık ve fesada uğramamış ve geri alınmamış rıza beyanı olması gerekir
Hukuka Uygunluk Nedenlerinde Sınırın Aşılması
Kanunda düzenlenen hukuka uygunluk nedenleri, tipik suç fiillerini hukuka uygun hale getirip, suç olmaktan çıkararak, ceza verilmemesini sağlamaktadır. Ancak bunun için koşulların var olması gerektiği gibi bazı sınırlamalara da tabi tutulmuştur. Fiil, koşulları taşımıyor ve sınırlamalar çerçevesinde değilse, hukuka aykırılık sözkonusu olacaktır. Sınırların aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme getirilmiştir.
“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” (TCK m. 27).
Hukuka uygunluk nedeni halinde, sınırının kasten aşılmasında, fail kasten işlediği suçtan, sorumlu olur. Taksirle aşılmasında ise fiil taksirle işlendiğinde cezalandırılan fiilerden ise, taksirli suçun karşılığı ceza indirilerek tatbik edilir.
Meşru savunmada hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılmasında ise sınırın aşılmasının kast veya taksirle aşılmasında herhangi bir farklılık bulunmaz iken, sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmeyecektir.
Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit
Fiziki güç kullanımı olan “Cebir ve Şiddet” ile ileride saldırı veya kötülüğün gerçekleştirileceğinin beyanı olan Korkutma ve Tehdit, kişinin iradesi üzerinde yönlendirici ve zorlayıcı bir etki meydana getirmektedir.
Cebir, şiddet, korkutma veya tehdid karşısında, suç teşkil eden fiili işleyen kişinin, irade yeteneğinin etkilenmiş olduğu ve başka türlü davranmasının beklenemeyeceği durumlarda cebir ve şiddette bulunarak ve korkutma ile tehdit ederek suç işleten kişi (dolaylı fail) sorumlu tutulacaktır.
“Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır” (TCK m.28). hükmü buna cevaz vermektedir. Zira burada kişininsuç işleme iradesi yoktur ancak, cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu kişi suç işlemektedir.
Haksız tahrik
Haksız tahrik, kişiye karşı haksız bir saldırı fiilinin, kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle, haksız tahrikte bulunana karşı suç işlemesidir.
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” (TCK m.29). düzenlemesi gereği, haksız tahrikle suç işleyen kimsenin cezasında belli bir indirime gidilecektir.
Haksız tahrik etkisinde suç işleyen kişinin kusur yeteneği azalmış, davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirme yeteneği olumsuz olarak etkilenmiştir.
Hangi eylemlerin haksız tahrik oluşturduğuna dair kanunda düzenleme olmadığından, kişide hiddet oluşturabilecek her türlü haksız eylemin, haksız tahrik sayılabilmesi mümkündür. Ancak, hukuka uygunluk nedenleri çerçevesindeki fiiller ve eylemler, hukuka uygunlukları nedeniyle haksız tahrik konusu olamazlar.
Hata
Türk Ceza Kanununda suç olarak gösterilmiş bir fiili gerçekleştiren kişi, fiilin suç teşkil ettiğini bilmediği konusundaki mazereti dinlenmez. TCK’nun “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz”(m.4). hükmü bunu gerektirmektedir. Ancak bu kurala TCK’nun 30. Maddesinde, istisnai bazı düzenlemeler getirilmiştir.
(1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
(2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(4) (Ek fıkra: 29/6/2005 – 5377/4 md.) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.
Hata; kişinin bilmemesi, eksik veya yanlış bilmesi nedeniyle istediği ile gerçekleşenin birbirinden farklı olmasında düştüğü durumdur. İstediği ile gerçekleşenin birbirinden farklı olması, iradesi dışında gerçekleştiğinden, iradesi de bozulmuş olacak ve sorumluluğuna da etki eder.
Kişi işlediği fiille, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşeceğini bilerek hareket ediyorsa kasten hareket ettiği varsayılır. Kişinin yanılmayarak, istediğini gerçekleştirmiş olması halinde işlenecek olan fiil suç teşkil etmiyorsa kastı kaldıran hatanın varlığı sözkonusu olacak. Mağdurun kimliğinde veya konunun kime ait olduğunda hata söz konusu ise kastın kalktığından söz edilemez. Suçu işlediği sırada suçun maddi unsurlarında hataya düşmüş ise suçun manevi unsuru gerçekleşmemiş olacağından işlemiş olduğu fiil suç oluşturmayacak. Ancak, fiili işlediği sırada suçun kanuni tanımındaki unsurları bilmeyen kişinin kasti sorumluluğu bulunmazsa bile, taksirli sorumluluğu saklıdır.
Fiilde, cezanın artırılmasını gerektiren bir durumda, failin bunu bilmemesi durumunda bu nitelikli halden sorumlu tutulmaz. Somut olayda, fiilin cezada indirimi gerektiren nitelikli halin bulunduğu ancak failin işlemiş olduğu fiil nedeniyle cezada indirim yapılmasını gerektiren nitelikli halin varlığını bilmezse de faile cezada indirim uygulanır.
Somut olayda, kusurluluğu kaldıran bir nedenin varlığı konusunda hataya düşmüş kişi için, bu durum kaçınılmaz bir hata ise, bu kişi işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu sayılamayacak ve cezalandırılamayacak. Böylece; kusurluluğu etkileyen bir nedeninin maddi şartlarında kaçınılmaz hataya düşme, kişinin gerçekten kusurluluğu etkileyen neden, gerçekleşmiş gibi işlem görmesini gerektirmektedir.
Kişinin işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi için, içinde yaşamış olduğu toplumda geçerli olan kurallar çerçevesinde onaylanmadığının bilincinde olması gerekir. Eğer kişi fiilinin, içinde yaşamış olduğu toplumda geçerli olan davranış normları çerçevesinde onaylanmadığını bilmiyorsa, bir haksızlığı gerçekleştirme bilinci ile hareket etmediğinden, kusurlu sayılamayacak ve cezalandırılamayacak. Hatanın kaçınılmaz olup olmadığı hususu somut olayda failin durumu göz önünde bulundurularak tespit edilecek. Eğer hatanın kaçınılabilir olduğu sonucuna varılırsa fail cezalandırılacak. Ancak kaçınılabilir olsa da hataya düşmesi nedeniyle cezasında indirim yapılabilir.
Yaş Küçüklüğü
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi ve cezalandırılabilmesi için, o kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekir. Kusur yeteneği, kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, yani yaptığı davranışın hukuken tasvip edilmeyen bir davranış olduğunu anlama ve bu doğrultuda davranışlarını yönlendirme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve buna dayanan sorumluluklarda, belli yaş gruplarındaki çocuklar için özel uygulamalara yapılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nda (m.31) belli yaş grubundaki çocuklar için farklı ceza sorumlulukları düzenlemiştir.
“(1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz”.
Bu düzenlemeye göre; çocuk olarak kabul edilmiş olan 18 yaş altı çocuklar, fiili işlediği tarih esas alınmak üzere üç gruba ayrılmış, 0-12, 12-15. Ve 15-18.
Oniki yaşını doldurmamış çocuklar, işlediği fiillerden (tamamen) sorumsuzdur.
Oniki yaşını doldurmuş olup, onbeş yaşını doldurmamış olanlar; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algıyamamaları bakımından farklı değerlendirilmiş. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayanlar oniki yaş altı çocuklar gibi sorumsuz kabuledilmiş, ancak bunlar hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı, işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde ise bunlara indirim yapılarak ceza tatbik edileceği düzenlenmiştir.
Onbeş yaşını doldurmuş, onsekiz yaşını doldurmamış olanlara, işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmişliğine bakılmaksızın, fiillerine karşı, kanundaki ceza (12-15 grubuna göre daha az oranda) indirim yapılarak tatbik edilecektir.
Akıl Sağlığı
Türk Ceza Kanunu’nun 32. Maddesinde akıl sağlığı yerinde olmayanların cezai sorumluluğu düzenlenmiştir.
“(1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir”.
Kişinin işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu kabul edilerek cezalandırılması için algılama ve irade yeteneğine sahip olması gerekir. Kusur yeteneğini etkileyen önemli bir neden olan akıl hastalığının varlığı durumunda, kişi işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamamakta veya işlediği fiille ilgili olarak irade yeteneğini önemli ölçüde yitirmektedir. Kişi bu durumda kusurlu olamayacağından, hakkında cezaya hükmedilemez.
Ancak fiili, hukuka aykırı nitelikte olduğu ve akıl hastası toplum açısından tehlikeli bir kişi kabul edildiğinden, tam akıl hastası olan bu kişi hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine başvurulabilir. Bu güvenlik tedbiri kişinin toplum açısından tehlikeliliği geçene ya da önemli derecede azalana kadar devam eder.
Şizofreni, halüsinasyon, mani, melankoli, paranoya ve sara gibi hastalıklarda kişinin kusur yeteneğinin olmadığı veya önemli derecede azaldığından bahsedilebilir. Bu gibi hallerde, akıl hastalığının kişinin ceza sorumluluğu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sağır ve Dilsizlik
Sağır ve dilsizlerin algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği daha geç geliştiği ve sosyalleşmelerini diğer çocuklara göre daha geç tamamladıkları düşüncesiyle, çocukların yaş gruplarına üç yıl eklenerek, sağır ve dilsiz çocuklar, diğerlerine göre daha korumalı hale getirilmiştir.
“Bu Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır” (TCK m.33).
Sağır-dilsiz çocuklar da üç gruba ayrılmıştır. Birinci gruptaki 15 yaşını doldurmamış olanlar hakkında 12 yaş altı çocuklara ilişkin hükümler, ikinci grupta bulunan 15-18 yaş grubundaki sağır-dilsizler için 12-15 yaş grubundaki çocuklara ilişkin hükümler, üçüncü grupta bulunan 18-21 yaş grubundaki sağır-dilsizler için 15-18 yaş grubundaki çocuklara ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Fiili işlediğinde, 21 yaşını doldurmuş sağır ve dilsizler için özel bir düzenleme yoktur.
Ceza Kanunu, bu düzenlemede doğuştan sağır ve dilsiz olmayı ve fiili işlediği sıradaki yaşını dikkate almaktadır.
Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma
“(1) Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
(2) İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen kişi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz” (TCK m.34).
Kanun gereği irade dışı oluşan etkiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış kişiye ceza verilmezken, iradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle suç işleyen kişi için ise bu durum sözkonusu değildir.
BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanılması serbesttir. (2010 Yılında Yazılmıştır)