01 May
01May

CEZA HUKUKU’NUN TEMEL İLKELERİ

Av. Nuri MEHMETOĞLU

Giriş

Toplumu düzenleyen kuralların en önemlisi olan hukuk’un da en önemli alanlarından biri olan, Ceza Hukuku; kurallarına aykırı hareketleri suç olarak belirleyerek, suç eylemlerinde de bulunan kişi(ler)e (devlet tarafından) ceza (yaptırım) uygular. Kişiye zarar veren eylemler de kişi ile birlikte toplum düzenine de zarar veren eylemlerin belirlenmesi ve cezalandırılması kamu düzeninin gereğidir. Bununla, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında önemli bir işlev de görmektedir.

Suç işleyen kişiye ceza (veya güvenlik tedbirleri) uygulamaları içermesi nedeniyle, ceza hukuku, diğer hukuk alanlarından ayrılmakta ve toplumda etkili ve önemli hale gelmektedir.

Önleme tedbirlerine rağmen önlenemeyen suç(lar)ın işlenmesinden sonra cezalandırıcı kurallar devreye girecektir. Devlet, suç işleyenlerin yargılanması ve cezalandırılması ile kamu düzenini sağlar.

Cezai hükümleri kanunla ve anayasaya uygun olarak konulabilmektedir. Ceza hukukunda, herkese eşit uygulananacak kurallar önceden belirlidir.

Kişi hak ve özgürlüklerinde en fazla etkisi olan hukuk alanı olduğundan, çağdaş ceza hukuku sistemlerinde kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına almaya yönelik bir takım temel ilkelere uyulması ihtiyacı doğmaktadır.

Hukuk bilimi alanındaki doktrinde; farklı bazı kategori ayırımları yapılabilmekte ise de Kusur İlkesi, Hümanizm (İnsanilik) ilkesi, Hukuk Devleti İlkesi ve buna bağlı Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi, Kanun Önünde Eşitlik İlkesi, Orantılılık İlkesi gibi temel ilkeler genek kabul görmektedir.

5237 sayılı (Temel) Türk Ceza Kanununun Temel İlkeler ve Tanımlar bölümünde Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi (m.2) ile Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi (m.3) özel olarak düzenlenmiştir. Birçok ilke de zaten bu ilkelerin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

TCK’nun  “Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.(m.2) Şeklindeki ilk maddesinden de anlaşılacağı üzere korunması gereken değerlerin başında gösterilen “hukuk devleti ilkesi” bütün diğer ilke ve prensiplerin olmazsa olmazıdır. Zira hukuk devletinin olmadığı yerde diğer hukuksal ilkelerden sözetmek mümkün olmayacaktır.

Bu nedenle, kanuni düzenleme çerçevesinde önce hukuk devleti ilkesi ile Kanunilik ve Eşitlik ilkeleri ve bu ilkelerin sonuçları incelenip, diğer ilkelere de değinilecektir.


Hukuk Devleti İlkesi

Hukuk devleti ilkesi; yalnız ceza hukukunda değil devletin bütün işlemlererine şekil veren temel ilkelerden biri olarak devlet yapısının hukuk devleti olduğu Anayasada (m.2) belirlenmiştir. Hukuk devleti, hukuk kurallarına bağlı, vatandaşın hak ve özgürlüklerini koruyup güvence altına alan ve vatandaşına hukuki güvenlik sağlayan devlettir. Ceza hukuku, hukuk devletinin güvencelerindendir.

İktidarın keyfi hareket edebileceği ve  kişi hak ve özgürlüklerinde çok etkili bir alan olması nedeniyle ceza hukukunda hukuk devleti ilkesi diğer alanlardan çok daha büyük önem arzetmektedir.

Hukuk devleti ilkesi, ceza hukukunda iki temel sonuç doğurur: maddi anlamda hukuk devleti ve şekli anlamda hukuk devleti.

Ceza hukuku kurallarının temel hak ve özgürlükleri korumaya yönelik olarak düzenlenmesi hukuk devleti ilkesinin maddi anlamdaki sonucunu oluşturuken, kişilere geniş bir çerçevede hukuki güvence sağlanmasına yönelik düzenlemeler de şekli anlamdaki sonucunu oluşturmaktadır.

Adalete aykırı işlemlerin kanuna yazılarak uygulanması işleme hukuki bir nitelik kazandırmaz. Bu  nedenlerle ceza hukukunda hem şekli hem de maddi anlamda hukuk devleti ikesinin uygulanması adaletin gereğidir.

Özetle; kişi hak ve özgürlüklerine etkili bir şekilde müdahale edebilme imkânı veren ceza hukuku uygulama ve yaptırımlarının, iktidarlar tarafından kötüye kullanılmasını önleyecek mekanizmaların etkili olarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için hukuk devleti ilkesi önemlidir.

Ceza hukuku alanında vatandaşın hukuki güvenliğin en önemli araçlarından başatı “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”dir.


Suçta ve Cezada Kanunilik (Yasallık) İlkesi

Birçok milletlerarası sözleşme ile de garanti altına alınan ve hemen tüm ülkelerin Anayasa ve yasalarında yer bularak evrensel bir hukuki ilke haline gelmiş olan olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi, ilk kez 1876 Kanun-i Esaside yar alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Anayasa (m.38) ve TCK (m.2) da düzenlenmiştir.

Anayasa‟da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devleti ilkesinin gereği olup “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez”.(m.38/1) şeklinde düzenlenmiştir.

TCK’nun hükmü de şöyledir: “(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz”. (m.2)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de düzenleme şöyledir: “1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. 

2. Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir eylem veya ihmalden suçlu bulunan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.” (m.7)

Devletin, kişilere karşı keyfi uygulamalarının önlenmesini amaçlayan suçta ve cezada kanunilik ilkesi, şekli anlamda hukuk devleti ilkesi kapsamındadır. Suçta kanunilik ilkesi ve cezada kanunilik ilkesi olarak iki yönlüdür.

Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hem suç olarak tanımlanan ve cezaya (yaptırıma) bağlanan eylemlerin bilinmesi, hem de suç olarak tanımlanan eylemlerin işlenmesi halinde (her suç için) için, uygulanacak ceza (yaptırım)ın terddüde yer bırakmmayacak şekilde açıkça ve önceden kanunla düzenlenmiş olmasıdır.

Suç ve cezada kanunilik ilkesi, kanunla suç olarak belirlenmiş eylemler ve bu suçların karşılığı yaptırımları kapsama aldığı gibi diğer güvenlik tedbirlerini de kapsamak zorundadır.

Kanunilik ilkesi ile, toplumsal yaşamda, kişilerin karşılacağı yasakları, önceden bilmesi ile kişiler, önceden bilgi sahibi olmadıkları ve suç olarak tanımlanmamış eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmayacağından, hak ve özgürlüklerinin sınırlarının da bilinmesi sonucunu doğuracağından, toplumsal düzenin korunmasına katkı sağlanmaktadır.

Kanunilik ilkesindeki “kanun” teknik anlamda kanun olarak kullanılmak zorundadır. Kanun hükmünde kararname, tüzük, yönerge, yönetmelik gibi diğer düzenlemelerle, suç ve ceza belirlenemez. Ayrıca idarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas edemeyeceği, TCK’da (m.2/2) açıkça balirtilmiştir.

Ancak; Anayasal düzenleme (m. 90) nedeni ile usulüne, göre kabul edilip yürürlüğe konmuş uluslararası sözleşmeler ile suç ve ceza konulmasına engel yoktur. Zira bunların  “onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır” (Any. m.90/1) ve “kanun hükmündedir" (Any. m.90/5) ler.

Kanunilik ilkesi “Hukuk Devleti” bağlamında ve TCK düzenlemeleri kapsamında (ceza hukukunda) yeni ilkeler belirlemekte, bazı yasaklar getirmekte ve belli bazı sonuçlar doğurmaktadır. Açıklık/belirginlik, kanununun geriye yürümezliği, yer ve zaman yönünden uygulama, örf ve adet hukukuna dayalı cezalandırma yasağı, geçmişe uygulama yasağı, belirsiz ceza kanunları koyma yasağı, kıyas yasağı gibi.


Belirlilik İlkesi

Kanunilik ilkesinin sonuçlarından biri, belirsiz ceza kanunları yapma yasağıdır. Bu yasak, belirlilik ilkesi olarak ifade edilmektedir.

Kanunilik ilkesi suçta ve cezada belirliliği gerektirmekte aynı zamada suçta ve cezada kanunilik ilkesi de belirlilik ilkesi ile hayatiyet bulmaktadır.

Kanunilik ilkesinin düzenlendiği TCK (m.2)’de, suç ve cezaların “açık” olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu durum karşısında kanunkoyucunun belirsiz suç ve suça uygulanacak belirsiz bir ceza (yaptırım) uygulaması olanaklı değildir.

Belirlilik yalnızca suç olarak belirlenen eylemlerin neler olduğunun açıkça ortaya konulması değil; aynı zamanda suç olarak belirlenen eylemlerin işlenmesi durumunda, işlenen suçlar için öngörülen ceza (yaptırım)ın da açıkça ortaya koyulmasını gerektirmektedir.

Belirlilik ile ceza normlarının muhatabı olan (toplum) kişiler, özgürlüklerinin sınırlarını bilir.

Ceza hukukuna ilişkin kanuni düzenlemeler de yorumlanabilir ise de, belirlilik sınırlarını aşmayacak düzeyde yorum ihtiyacı dar tutulmalıdır.

Ceza kanununda, suç için belirlenen ceza miktarının alt ve üst sınırları, belirlilik ilkesini zedeleyecek düzeyde birbirinden (çok) uzak olmamalıdır. Bununla; kanunilik/belirlilik ilkesi bozulmayacağı gibi, mahkeme (hakim) nin keyfi hareket etmesi de engellenmiş olur. Öte yandan hakimin takdir yetkisini ve keyfiliğini daraltmakla, suç ve ceza koyma yetkisi elinde bulunan kanunkoyucunun, bu yetkisinin, hukuk uygulayıcılarına geçmesine engel olur. Böylece, kuvvetler ayrılığına da önemli bir katkıda bulunur.


İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç oluşturması ve ceza vermesi yasağı

Suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenleyen TCK; “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz” (m.2/2) hükmü ile, iktidarın (idare/yürütme) suç belirleme ve suça karşılık ceza belirleme yetkisinin olmadığını açık bir şekilde belirlemiştir.

Bir kişinin eyleminden dolayı cezalandırılabilmesi için sökonusu eylemin işlendiği anda yürürlükte olan yasada açıkça suç olarak düzenlenmesi ve karşılığında bir cezanın belirlenmiş olması gerekmektedir.

Yasada suç olarak düzenlenmeyen eylem(ler) idare tarafından, tüzük, yönetmelik kanun hükmünde kararname veya diğer idari işlemlerle suç olarak düzenlenemez, ceza verilemez. Tek istisnası: savaş, sıkıyönetim veya olağanüstü hal gibi dönemlerde (anayasa ve yasalara aykırı olmamak kaydıyla) kanun hükmünde kararnamelerle suç ve ceza belirlenebilmektedir.

İdarenin düzenleyici işlemlerle, suç ve ceza koyma yasağının dayandığı düşünce, cezalandırmanın, idari makamlar, soruşturma makamları ve yargılama makamlarının, keyfi uygulamalarına bağlı olmaması, böylece, yasama, yürütme ve yargı güçleri ayrılığının ve bunlar arasındaki dengenin korunması ile birlikte, ceza hukukundaki suç ve cezaları belirlenme yetkisinin  kanun koyucuya aidiyetinin (özel olarak) korunmasıdır.

Suç ve cezada kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak, suç belirleme ve suçun cezalandırılmasının şekli ve miktarının belirlenmesi, (kanun çıkarma yetkisine sahip) yasama meclisine, yani TBMM’ne aittir.

Suç ve cezaların belirlenmesi yetkisinin, ancak (ve yalnız) ulusal iradeyi temsil eden yasama organı tarafından (ve ancak) kanunla düzenlenebilmesi ilkesi, kişi hak ve özgürlüklerinin teminatıdır.


Kıyas yasağı (Ceza Hukuku Kurallarının Yorumu ve Kıyas Yasağı)

Suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenleyen TCK’nun; getirdiği temel ilkelerden biri de: “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.”(m.2/3) hükmüdür.

Hükümde kıyas yasaklanmaktadır. Yorum yasaklanmamakta ancak kıyasa yola açacak düzeyde geniş yorumlanamayacağına hükmedilmiştir.

Kıyas; kanunda açık bir şekilde suç olarak tanımlanmamış herhangi bir eylemin, başka herhangi bir eyleme (kısmen veya tamamen) benzerlik göstermesi ile sözkonusu eylemin (kanunda bulunmamasına karşılık) suç olarak değerlendirilmesidir. Özetle kıyas; hukuk boşluğunun, benzeri durumlara ilişkin kuralların somut olaya uygulanması ile doldurulmasıdır. Başka bir anlatımla, olmayanı olana benzeterek, olmayanı var etmektir. İşte bu kıyas, ceza hukukunda kesin olarak yasaktır.

Kanuni boşluk durumunda, boşluğun; mahkeme (hâkim) tarafından hukuk kuralı oluşturularak veya örf ve adete uygun olarak doldurulması “Medeni Hukuk”ta mevcut iken, “Ceza Hukuku”nun özelliği ve suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olarak ceza hukukunda kıyas yapılamamaktadır.

Bununla birlikte, kıyas yasağı; sadece suç ve ceza belirleyen (ceza hukukunun özel) hükümlerinde sözkonusudur. Ceza hukukunun suç teorisine ilişkin genel ilke ve prensiplerini belirleyen (ceza hukukunun genel) hükümlerinde kıyas yasağı söz konusu değildir. Ancak, genel hükümlerde dahi (kıyas yasaklanmamış olmasına karşın) failin ceza sorumluluğunu daraltıcı kıyas yapılabilirken, ceza sorumluluğunun sınırlarını genişletici kıyas yapılamamaktadır.

Kıyas yasağı, verilecek ceza ve güvenlik tedbirlerinde de geçerlidir. Örneğin, kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar içerisinde bulunmamakla birlikte, yerel mahkemelerce verilen “kitap okuma cezası”, hükmedilen seçenek yaptırımın, kanundaki seçenek yaptırımınlarda yer almadığından bahisle, Yargıtay tarafından bozulmuştur.

Yorum; kanun hükmünün anlamı ve kanun koyucunun iradesini anlamaya yönelik zihinsel faaliyettir. Yorum gerekli ve zorunludur. Zira, hukuk normları soyuttur ve somut olaya uygulanması için anlaşılması ve yorumlanması gereklidir. Yorum ile hüküm maddesinin başlığı ve gerekçesinden de yararlanılarak, madde metni anlamlandırılır. 

Diğer hukuk dallarında olduğu gibi, ceza hukukunda da yorum yapılması kaçınılmazdır.

Kıyasta suç olarak düzenlenmeyen bir eylemin suç olarak düzenlenmiş başka bir eyleme benzetilerek, eylemin, suç olarak belirlenmesi ve cezalandırılması sözkonusu iken, yorumda somut olaya uygulanacak yeni bir hukuk yaratılmamakta, somut olaya uygulanması gereken kanunun hükmünün ne anlama geldiği ve nasıl uygulanacağı araştırılmaktadır. Kıyas ile yorum bu noktada farklıdır.

Ceza hukukunda kıyas yasaklanmış olmasına rağmen yorum yasak değildir. Hatta geniş yorum da yasak değildir. Kişi hak ve özgürlüklerini daraltıcı, ceza sorumluluğunu genişletici, kıyas ve kıyasa varacak şekilde genişletici yorum yasaktır. Kıyasa varan (çok) geniş yorum yasaktır. Başka bir ifadeyle, ceza hukukunda yasak olan, yorum değil; kıyas ve kıyasa varacak şekilde genişletici yorum yapmaktır.


Geçmişe Yürüme Yasağı Aleyhe yasanın geçmişe uygulanmaması:

Geçmişe yürüme yasağı da suçta ve cezada kanunilik ilkesinin bir sonucudur.

Anayasa’nın  Suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenlemesinde:  “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” (m.38/1) hükmü ile TCK’nun; zaman bakımından uygulama düzenlemesindeki: “(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

       (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.

       (3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” hükümleri gereği, sonradan yürürlüğe giren kanun hükümleriyle önceden işlenmiş bir eylem suça dönüştürülemez, önceden işlenen o eylem cezalandırılamaz

Ceza kanunları yürürlüğe girmeden önceki eylemlere uygulanamaz. Ancak sonradan yürürlüğe giren hükmün, önceki hükmü failin lehine değiştirmesi hallerinde sonraki lehe hüküm geçmişe uygulanabilir.

İnfaz rejimine ilişkin kanunlar bakımından ise, derhal uygulama ilkesi geçerli olup bu düzenlemeler yürürlüğe girdiği andan itibaren (ve yalnızca ileriye) uygulanmaktadır.

Kanun sistematiğinde ve doktrinde bu ilke “kanunun zaman bakımından uygulanması” konusu içinde düzenlenip, incelenmektedir.


Örf ve Adet Hukukuna Dayalı Cezalandırma Yasağı

TCK’nun “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz”.(m.2/I) hükmünde belirlenen; suçta ve cezada kanunilik ilkesinin önemli sonuçlarından biri de, örf ve adet hukukuna dayalı cezalandırma yasağıdır.

Örf ve adet hukuku, ceza hukukunun dolaylı kaynakları arasında yer alsa bile bu çok dar bir uygulama alanına sahiptir. Temel bir hukuk kaynağı olmayan örf ve adet hukuku ile suç oluşturulamaz ve ceza verilemez.


Kusursuz Ceza Olmaz İlkesi

Ceza hukukunda, yalnızca toplumsal düzeni bozucu eylem(ler)i yapan ve kusurlu olan kişinin cezalandırılabileceğini belirten “kusur” ilkesi veya “kusursuz ceza olmaz” ilkesi, ceza hukukunun temel prensiplerindendir.

Kusur ilkesi, Anayasa ve ceza kanunlarında açıkça ifade edilmemiştir. Bu ilke, Anayasanın, hukuk devleti ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkelerinde, TCK’nın ceza sorumluluğunun esasları ve Ceza Muhakemesi Kanundaki (m.223) hükme ilişkin düzenlemelerde dolaylı olarak kabul görmüştür.

Suçun varlığı, her zaman cezalandırma sonucunu çıkarmamaktadır. Failin eylemi ile ilgili cezaya çarptırılabilmesi için, suç olarak belirlenen eyleminde kusurlu olması da gerekmektedir. Kusur ilkesine göre; kişi işlediği suçtan kusurlu ise, kusuru oranında cezalandırılır.

Kusur ilkesi, failin suç olarak belirlenen eyleminden sorumlu tutulup cezalandırılmasının esasını oluşturur. Bu aynı zamanda, cezanın belirlenmesinde de dikkate alınır. Bu nedenle, suçun atfedilmesi ve cezanın belirlenmesi olmak üzere iki taraflı fonksiyona sahiptir. Kusurun, yoğunluğu dikkate alınarak, faile verilecek ceza, kusurunu aşmayacak ölçüde, kusuru ile orantılı olarak tespit eilmelidir.

Bununla birlikte; failin kusurlu olmaması nedeniyle ceza verilmeyecek durumlarda, güvenlik tedbir(ler)i uygulanabilmektedir. Zira, güvenlik tedbiri; ceza olmayıp, kusurlu olsun veya olmasın, işlenen suçt nedeniyle, suç işleyen kişi, suç konusu veya suçun işlenmesinde kullanılan araç ile ilgili uygulanan, koruma veya iyileştirme amaçlı yaptırımlardır.


Hümanizm (İnsanilik) İlkesi

Hümanizm (İnsanilik) İlkesi ile, suçlunun (yeniden) topluma kazandırılması ve sorumluluk sahibi bir birey olması hedeflendiğinden, cezalar ile verilen cezaların infazının, insan onuruna uygun olması, ölüm cezası, hücre hapsi, işkence gibi ceza ve infaz usullerine başvurulmaması gerektiği belirlenmektedir.

Anayasa’nın “Kişi Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı” düzenlemesinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz”(m.17/3) hükmüne yer verilerek, ceza hukuku yaptırımlarının insan onuru zedeleyici olmaması gerektiği belirtilmiştir.

Anayasa; ayrıca “ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez”(m.38/10) hükmü ile ölüm cezası ve genel müsadereyi yasaklanmıştır.

Hümanizm (İnsanilik) İlkesinin gereklerine; suç işleyen kişiler hakkında, suçun işlenişinden sonra, soruşturma ve kovuşturma aşamaları ile verilmesi halinde cezanın miktarı ve türünün belirlenmesi ve infazı ile infazın tamamalanmasına kadar tüm aşamalarda uyulmasını gerekmektedir.


Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Anayasa’nın “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”(m.10/1), Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir”.(m.10/2),“Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”.(m.10/4),“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”.(m.10/5) hükümleri, kanun önünde eşitlik ilkesinin temellerini belirlemiştir.

TCK’nunda da ceza hukuku bakımından adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi; “Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz”. (m.3/2) ve “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz”.(m.20/1) hükümleri ile pekiştirilmiştir.

Çağdaş ceza hukukunun benimsediği eşitlik ilkesinin bir sonucu olarak ceza yasalarının uygulanması açısından ayrımcılık yapmanın ve keyfi cezalandırma ve uygulamaların engellenmesine çalışılmaktadır.


Ceza Hukukundaki ilkeler içinde, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi, ceza kanunlarının yer yönünden uygulanmasında mülkilik ilkesi ve irili ufaklı bazı diğer ilkeler belirlenip sayılabilse de aslında tümü “Hukuk Devleti” şemsiyesi altında “Suç ve Cezada Kanununi”lik ilkesinin türevleri ve sonuçlarıdır.Tüm hukuk alanlarında olduğu gibi ceza hukuku alanında da yasal düzenlenlemeler kadar uygulayıcıların niteliği de oldukça önemlidir.

 

 BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanılması serbesttir. (2010 Yılında Yazılmıştır)

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.