29 May
29May

ANAYASAL DÜZENE ve BU DÜZENİN İŞLEYİŞİNE KARŞI SUÇLAR

Av. Nuri MEHMETOĞLU

Giriş

Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler kitabının 4. kısmın (309-316 maddelerinden oluşan) beşinci bölümünde, Anayasal Düzene ve Bu düzenin işleyişine karşı suçlar düzenlenmiştir. Bu suçlar kapsamda; anayasayı ihlal, cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı, yasama organına karşı suç, hükûmete karşı suç, türkiye cumhuriyeti hükûmetine karşı silâhlı isyan, silâhlı örgüt, silâh sağlama ve suç için anlaşma suçları ayrı ayrı düzenlenmiş ve suçlara karşılık cezai yaptırımlar öngörülmüştür.

Anayasa, hukuk sistemindeki tüm düzenlemeler karşısında, (normlar hiyerarşisi bakımından) en üstte yer alır ve Ülkenin yönetim biçimi ile insan hak ve özgürlüklerini belirler. Anayasada yer alan kurallara aykırı hareket, anayasal suç veya Anayasa suçu olarak değerlendirilemez. Anayasada düzenlenen suçlar, aynı zamanda  devletin yapısı ve düzenine karşıdır ve bunlar hukuk düzeninde ceza hukukunda da düzenlense Anayasal suç olarak tanımlanmaktadır.

Bir diğer husus, Anayasal suçların doğal olarak Devlet idaresinin işleyişi ile ilgili olduğu ve bunların işleyişinin sağlanmasının iktidarın görevleri arasında olduğu, bununla birlikte bu suçlaın bir kısmının, insan hak ve özgürlüklerini sınırlandırdığından, zaman zaman iktidar-muhalefet çekişmesini doğurmakla bu suçların (hepsi olmazsa da bir kısmı) siyasi suç olarak telakki edilbilmektedir.

Bu suçlarda cezalandırmanın dışında devlet memurluğuna giriş başta olmak üzere “affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak” (657 s. Devlet Memurları Kanunu madde:48/5) şartı, çok sayıda kamu ve özel işin yapılması için aranan temel özelliklerdir.


Anayasayı ihlal

“(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” (TCK m.309).

Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen “Millet irade­sinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait ol­duğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kurulu­şun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla be­lirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk millî menfaat­lerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklü­ğün tarihi ve manevî değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;” şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyi­şine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korun­mak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.

Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukukî yarara açıklık getirilmiştir.

Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kulla­narak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu ne­denle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir veya teh­dit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesi­nin kaynağını oluşturan 1889 İtalyan Ceza Kanununun 118 inci maddesi, 146 ncı maddede olduğu gibi, cebir (“Violentemente”) unsurunu taşımaktaydı. An­cak, 1930 faşist İtalyan Ceza Kanununun aynı konuyu dü­zenleyen 283 üncü maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıştı. Faşizmin etkisiyle kaleme alınan bu 283 üncü madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değişti­rilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiştir.

Maddede, maddî unsur olarak “teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanma­sını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste ara­nılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elverişli olup olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir.

Anayasayı ihlal suçunda anayasal düzene karşı, icra hareketlerinin varlığı aramaktadır. Anayasal düzen aleyhindeki fiiller, ideolojik sistemin de ihlalidir. İktidarı ele geçirmek için yapıla anayasayı ihlal suçu ile, hem anayasa düzeninin getirdiği siyasi iktidara geliş sistemini ve hem de siyasal demokratik yapıyı (ideolojiyi) ihlal edilmiş olacaktır.

Anayasayı ihlal ederek anayasal suç işleyenler (darbe gibi) başarılı olduğu takdirde, anayasa veya yasa hükümlerinin uygulanması ile birlikte mahkemelerin (darbe veya başka yöntemlerle) iktidarı ele geçiren kişi veya kurumları yargılayabilmeleri, mümkün değildir. (iktidardan düşüldükten sonra teorik olarak mümkündür.) Mümkün olsa ya darbe girişim başarısız olmuş ya da alaşağı edilmişlerdir.

Anayasal düzeni (demokratik yollar dışında) değiştirerek kendi düzenini kuranlar, kendilerini koruma altına alırlar. Bu nedenle darbenin tamamlanması (başarılı olunması) halinde eylem suç olma vasfını korusa da yargılanma olasılıkları zayıftır ve Dünyadaki örnekleri azdır.

Kanunda suç olarak belirtilen eylem de “cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs”tür.

Anayasayı ihlal suçunun konusu; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen ve devletin siyasi biçimini ve kuruluşun dayandığı ideolojik esasları, maddi unsuru, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.

Demokratik yöntemlere uygun seçim sistemini ve özgürlükler rejimini hukuk dışı yöntemlerle değiştirmeye yönelik her türlü cebri fiillerin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Suç, teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş ise de fiilin, hazırlık hareketlerininin tamamlanarak icraya başlanmış olması gerekir.

Bu suçun faili herkes olabilir. Mağduru ise, toplumu oluşturan herkestir. Bu suç, esas itibariyle teşebbüs suçu olduğundan teşebbüs mümkün değildir.


Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı

“(1) Cumhurbaşkanına suikastte bulunan kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiile teşebbüs edilmesi halinde de suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(2) Cumhurbaşkanına karşı diğer fiili saldırılarda bulunan kimse hakkında, ilgili suça ilişkin ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur. Ancak, bu suretle verilecek ceza beş yıldan az olamaz” (TCK m.310).

Madde metninde, Cumhurbaşkanına karşı suikastte bulunulması, kasten öldürme suçuna nazaran özel bir suç olarak tanımlan­mıştır. Hatta, bu suça teşebbüs, tamamlanmış suç gibi cezalandırılmaktadır. Bizim mevzuat geleneğimizde Cumhurbaşkanlığı veya Devlet Başkanlığı gibi, Devletin en yüksek makamını işgal eden zatın “öldürülmesi” gibi bir sözcüğe kanunda da yer vermemek için bu hususta öteden beri kullanılma­sına alışılmış “suikast” sözcüğü tercih edilmiştir. Bilindiği gibi suikast Devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi planlı tarzda öldürmeyi ifade ederse de burada kasten öldürmeyi belirtmek amacıyla kullanılmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında, Cumhurbaşkanının şahsına karşı başka bütün fiilî saldırılar, yani hakaret dışında kalan tüm hareketler, cezalandırıl­maktadır. “Fiilî saldırılar” terimine bütün saldırılar girmektedir.

Cumhurbaşkanının şahsına karşı işlenen suçlar dolayısıyla ilgili suç tanımına göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır. An­cak, bu durumda belirlenecek cezaya alt sınır getirilmiştir.

Saltanatın kaldırılmasından sonra 29.04.1336 tarihli Hiyaneti Vataniye Kanununda padişaha veya saltanata karşı fiiller doğal olarak suç olmaktan çıkarılıp Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin şahsiyeti ve meşruiyetine karşı fiiller suç olarak düzenlenmiştir. Bu dönemde henüz cumhuriyet ilan edilmediği için ve Cumhurbaşkanlığı makamı mevcut olmadığı için ona yönelen bir fiilîn ve bu fiilîn suç olmasından bahsedilmemektedir. Daha sonra 1926 tarihli 765 sayılı TCK‟nın 156, 157 ve 158. Maddeleri Devlet Başkanına karşı suçları düzenlemiş

Şimdiki 5237 sayılı TCK’nda (madde:310) düzenlenen Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı suçunun işlenebilmesi için Cumhurbaşkanının görevinin devam etmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanının görevinin sona ermesi halinde TCK m. 310 hükmü uygulanmayacaktır.

Düzenlemede suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması suçun tamamlanmışçasına cezalandırılması öngörülmektedir

Cumhurbaşkanının hayatına yönelik saldırılarının kişiye karşı değil, Devlete karşı suç olarak düzenlenmesi haklı eleştirilse de Cumhurbaşkanlığı makamının devleti temsili nedeniyle özel düzenlemeye tabi tutulöuştur.


Yasama organına karşı suç

“(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” (TCK m.311).

Anayasayı ihlâl suçu, Anayasa düzenine hâkim olan ilke ve sistemleri koruma amacını güderken; bu madde, Türkiye Cumhuri­yeti Devletinin egemenlik unsurunun oluşturduğu üç güçten birini ve ya­sama gücünü oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa kuralla­rına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirebilmesi yeteneğini koru­maktadır.

Anayasa düzenini ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını ger­çekleştirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelen saldırılar, Anaya­sayı ihlâl suçunu oluşturur. Bu madde kapsamında tanımlanan suç, bu amaçlar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir şe­kilde görevlerini yerine getirmesini engelleme hâllerinde oluşacaktır.

Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin en­gellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandı­rılmaktadır. Teşebbüs hareketlerinin ne gibi nitelik taşıması gerektiği husu­sunda Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine bakılmalıdır.

Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdide baş­vurulması gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit, bu suçun seçimlik unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği hak­kında Anayasayı ihlâl suçunun gerekçesine bakılmalıdır.

Bu suçun işlenmesi sırasında kişiler öldürülmüş, kasten yaralama su­çunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri gerçekleşmiş ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suç­lardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.


Hükûmete karşı suç

“(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” (TCK m.312).

Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluştuğu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel or­ganlarından biri olan Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketlerini tam suç gibi cezalan­dırılmaktadır.

Maddenin uygulamasına ilişkin diğer hususlar için Anayasayı ihlâl ve Yasama organına karşı suça ilişkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.


Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyan

“(1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyanı idare eden kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. İsyana katılan diğer kişilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaş halinde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” (TCK m.313).

Madde metninde halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyana tahrik, suç olarak tanımlanmaktadır. Silâhlı isyan, Devlet otoritesini yok etmek amacını ifade eder.

Suçun oluşması bakımından önemli olan husus, halkı “silâhlı olarak” maddî bir fiile kışkırtmaktır.

Suçun oluşması için, isyana tahrik fiili yeterlidir; isyanın gerçekleş­mesi şart değildir. Zira maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, yapı­lan kışkırtma sonucu isyanın gerçekleşmesi hâlinde buna katılanlara ve is­yanı idare edenlere verilmesi gerekli cezalar ayrıca gösterilmiştir.

İkinci fıkraya göre, isyana kışkırtan ayrıca buna katılmış veya isyanı idare etmiş ise, artık sadece katılma veya idare etmeden dolayı ceza veril­mesi gerekecektir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyana tahrik veya silâhlı isyan suçlarının, Devletin savaş hâ­linde olmasının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi hâ­linde, verilecek ceza belirlenmiştir.

Silâhlı isyan suçunun işlenmesi sırasında kişiler öldürülmüş, yaralan­mış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin dördüncü fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.


Silâhlı örgüt

“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır” (TCK m.314).

Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları işlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. İkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taşıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıştır.

Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmış olmasına rağmen; bu maddede, iş­lenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiştir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların işlenme­sini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, su­çun oluşması için yeterlidir. Her hâlde silâh sayısının suçun oluşması bakı­mından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma su­çuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiştir.

Bu suça ilişkin diğer hususlar hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna ilişkin madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin pişman­lık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır.

Silahlı örgüt konusunun genişliği ve önemi bakımından ayrı bir yazıda daha genişçe incelenmeye çalışılacağından, burda sadece madde metni ve gerekçesinin verilmesi ile yetinilecektir.

 

Silâh sağlama

“Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silah temin eden, nakleden veya depolayan kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (TCK m.315).

Madde metninde, silâhlı örgüt suçu kapsamına giren örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak üzere silâh, cephane veya benzerî maddelerin sağlanmasını, imal veya icat veya bunların naklini veya bu mad­delerin hazırlanmasını veya bu maksatla yabancı memleketlerden Tür­kiye’ye söz konusu maddelerin sokulmasını veya saklanması ve taşınmasını ayrıca cezalandırmaktadır.

Suçun manevî unsuru, söz konusu fiillerin, örgütlerin amaçları biline­rek gerçekleştirilmesidir.

Söz konusu maddelerin kullanılması suretiyle ve örgütün faaliyeti çer­çevesinde çeşitli suçların işlenmesi hâlinde; bu silâh ve cephaneyi temin eden kişiler, aslında bu suçların işlenişine yardım eden olarak sorumlu tu­tulmaları gerekir. Ancak, söz konusu fiiller bu madde kapsamında müstakil bir suç olarak tanımlandığı için, sadece bu suçtan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir.


Suç için anlaşma

“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez” (TCK m.316).

Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine, birliğine ve Anayasa düzenine karşı suçlardan herhangi birini işlemek üzere gerçekleşti­rilecek birleşmeleri önlemek maksadıyla caydırıcı bir tehlike suçunu mey­dana getirmiş bulunmaktadır. Bu maddede yer alan suç sadece bir anlaşma­nın gerçekleştirilmesiyle oluşmaktadır.

Anlaşmadan maksat, iki veya daha fazla kişinin madde metninde gös­terildiği üzere, maddî olgularla belirlenen bir biçimde, bir irade birleşmesine varmış olmalarıdır. Suçun işlenmesinde kullanılacak vasıtalar hakkında da anlaşmanın gerçekleşmesi gereklidir.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 171 inci maddesinde “gizlice ittifak” sözcükleri kullanılmıştır. Gizlice sözcüğü Kaynak Kanunda yoktur ve an­lamsızdır. Bu nedenle yeniden meydana getirilen suç tanımında bu kelimeye yer verilmemiştir. Anlaşmanın açıkça yapılmış bulunması hâlinde fiilin suç teşkil etmemesinin anlamı olamaz.

Anlaşma konularından birisini oluşturan “elverişli vasıta”dan suçun işlenmesinde kolaylık sağlayan her türlü gereçleri anlamak gereklidir. Ancak suçun işlenmesinde anlaşanların, vasıtayı da saptamış olmaları gerekir.

Maddede yer alan anlaşmanın “maddî olgularla belirlenen bir biçimde olması” ibaresi, suçun oluştuğunu kabul edebilmek için bulunması gerekli delillerin niteliğine işaret etmektedir.

Bir suçun işlenmesi için sadece anlaşmaya varmak, anlaşma konusu suç açısından bir hazırlık hareketidir. Eğer anlaşma konusu suçun icrasına başlanmamışsa, bu anlaşma dolayısıyla iştirak ve teşebbüs hükümlerinden hareketle cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, bu madde kapsamına giren suçlar açısından farklı bir yol izlenmiştir. Madde kapsamına giren suçların işlenmesi hususunda anlaşmaya varılması, bu suçlardan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu madde kapsamına giren suçların icrasına başlan­mamış olsa bile, bu suçları işlemeye yönelik bir hazırlık hareketi mahiyetin­deki anlaşma dolayısıyla cezaya hükmedilebilecektir.

Anlaşmaya varanların sayı bakımından yeterli olup olmadıkları, anla­şanların toplumda işgal ettikleri yer, kişilikleri, temsil ettikleri güç bakımla­rından neticeyi alabilecek durumda olup olmadıkları hâkim tarafından takdir edilecek ve saptanacaktır.

Maddenin ikinci fıkrası ile cezasızlığı sonuçlayan bir etkin pişmanlık hâli getirilmiştir. İşlenmesi kararlaştırılan suçun icra hareketlerine geçilme­sinden önce ve soruşturmaya başlamadan ittifaktan yani anlaşmadan çekilme hâlinde, çekilene ceza verilmeyecektir. Ancak, soruşturmaya başlandıktan sonra anlaşmadan çekilme hâlinde, bu etkin pişmanlık hükmü uygulanama­yacaktır.

Suç, Cumhurbaşkanın temsil ettiği soyut değerlerin yanında Cumhurbaşkanının fiziki varlığına karşı da işlenmektedir ve Cumhurbaşkanı bulunduğu makamdan bağımsız bir insan olarak bireysel birtakım haklara da sahiptir. Bu hakların başında yaşam hakkı bulunmaktadır. Cumhurbaşkanına Suikast Suçu da Cumhurbaşkanının yaşam hakkını ihlal etmektedir. Cumhurbaşkanına Fiilî Saldırı Suçunda ise fiilî saldırının hangi suçu oluşturduğuna bağlı olarak Cumhurbaşkanın vücut bütünlüğü, hürriyeti gibi diğer hakları ihlal edilmektedir. Bu açıdan Cumhurbaşkanına Suikast Suçunun koruduğu hukuksal değer Cumhurbaşkanı‟nın yaşam hakkı; Cumhurbaşkanına Fiilî Saldırı Suçunun koruduğu hukuksal değer de fiilî saldırının hangi suçu oluşturduğuna bağlı olarak Cumhurbaşkanının vücut bütünlüğü, hürriyet gibi hukuksal değerlerdir.


 BİLGİ: Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Nuri MEHMETOĞLU’na aittir. Emeğe saygı bakımından kaynak gösterilerek içeriklerin kısmen veya tamamen kullanılması serbesttir. (2010’da Yazılmış 2020’de Gözden Geçirilmiştir.)

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.